Ana SayfaYazarlarBahadır AltanGözümde düğümlenenler…

Gözümde düğümlenenler…


Bahadır Altan*


Ağıza atılan her lokma bazen nasıl düğümleniveriyorsa boğazında insanın, gördükleri de öyle. Gördüklerim gözümde düğümleniyor nicedir. Dağların dumanı, baharın çiçekleri, en çok da gökyüzünün ve denizin mavisi…

Pandemi günlerinde köylerde, kırlarda olmak büyük şans. Toprakla, ağaçlarla, hayvanlarla uğraşmak, kitap okumak güzel. Böyle bir dönemde emekli olmak, eğitimleri devam eden çocukları için büyük kentlerde çalışmak zorunda olmamak herkesin isteyeceği bir şey. Bunlardan söz ederken kendi rahatından utanıyor insan. Yediği boğazında, gördüğü gözünde düğümleniyor.

İşini kaybeden, dükkanı kapanan, evlerdeki insanlara hizmetini, sanatını sunamayıp geçimini sağlayamayanlar aklından çıkmıyor. Corona virüsü nedeniyle ölen müzisyen sayısı kaçtır bilmem ama geçinemediği için bunalıma girip kendi yaşamına son verenlerin sayısı yüzü geçti. (Ankara Müzisyenler Derneği’nin açıklamasına göre bir yılda 130 müzisyen kendi yaşamına son verdi.)

Kapitalizm pandemiden önce de sonra da öldürmeye devam ediyor, ne iş cinayetleri hızını kesti ne erkeklerce işlenen kadın katliamları. Saraylarda yaşamını sürdüren devlet ve kontrolündeki medya ise ne gerçekleri görüyor ne de feryatları duyuyor. Oysa her gün açıklanan yeşil tablodaki istatistiklere “Bu gün geçim sıkıntısından intihar edenlerin sayısı şu kadar” diye bir hane eklemek gerekiyor artık. Türkiye’de kırıntısı bile kalmayan sosyal devlete ve dayanışmayı örgütleyebilen bir topluma olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla hissediliyor. Devlet desteklemek şöyle dursun düşmanca bir tavırla halkın dayanışma amacıyla yaptığı organizasyonlara el koyuyor. Her şeye rağmen “dayanışma yaşatır” diyerek küçük küçük de olsa birbirimize omuz vermekten başka çaremiz yok.

Hal böyle olunca da, geçen yıl bu zamanlar Şakran zindanında tutuklu olan Neno, “Bayram gelmiş neyime şiir işlerim bezime!” diyerek, Küçük İskender’in dizelerini işliyor kara bezler üzerine: “Ben mi iyileşmemiş yarayım, herkes mi keskin bıçak? Sormadım… Sadece kanadım.”

Adli suçlardan hüküm giyenleri, mafya liderlerini salıveren iktidar, içerde tuttuğu siyasi tutsaklara yaşamı daha da zindan etti. Yaşamla bağlarını koparmak için pandemiyi fırsata dönüştürdüler. Sağlıklı gıdaya, doktora, ilaca ulaşma olanakları zaten çok kısıtlı olan mahpusların aileleriyle görüşme hakları da azaltıldı. İnfaz yakmalar ise hukuksuz ve işkence edercesine tam kapıdan çıkarken haber verilerek uygulanıyor. Yasaya göre bir mahpus cezasının üçte ikisini yatınca koşullu salıveriliyor(du).

Örneğin Diyarbakır Cezaevi’nden Sadık Özbay 12 yıl ceza almış, 9 yıl net yattıktan sonra salıverilmeyi beklerken, yönetimin istediği pişmanlık belirten kağıtları imzalamayı reddettiği için “iyi halli” olarak değerlendirilmeyip 12 yılı tamamlamak üzere cezaevine geri dönüyor! Dile kolay, 9 yıl yatmışsınız ve ertesi gün çıkmaya hazır beklerken “İnfazınız yandı, bir 3 yıl daha yatacaksın” deniyor! Bu kararı da öyle mahkeme falan değil, cezaevi yönetimince oluşturulan “İdari Gözlem Kurulu” veriyor! Bir insanın ömründen 3 yılını daha çalma hakkını kendinde gören memurlardan oluşmuş bir kurul bu!

Çeşitli kurumlardan 26 avukatın oluşturduğu Açlık Grevlerini İzleme Heyeti’nin (AGİH) Marmara bölgesindeki 12 cezaevinde yaptığı incelemeler sonucunda yayımladığı rapor, “pandemi bahane edilerek hapishanelerde daha da ağırlaştırılan tecrit uygulamalarına” işaret ediyor. Siyasi tutsaklar, başta İmralı olmak üzere bütün cezaevlerinde uygulanan tecridin kaldırılması için dönüşümlü açlık grevindeler. Çünkü (rapordan aynen aktarırsak);

Tecrit, mahpusların bedensel ve ruhsal bütünlüğünü hedef alan, uzun zamana yayılarak sonuç alınmaya çalışılan bir işkence yöntemidir. Tecrit, kime uygulanırsa uygulansın insani ve vicdani olmadığı gibi açıkça hukuka ve yasal mevzuata aykırıdır. Mahpuslar tarafından talep edilen şey, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler kapsamında kanunlarla güvence altına alınarak mahpuslara tanınan hakların uygulanmasıdır.”

Rapor bir çağrıyla son buluyor:

Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin son bulması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu ve kurumları bu konuda duyarlı olmaya ve çözüm için derhal harekete geçmeye çağırıyoruz.”

Cezaevleri bu ülkede hemen her dönemde tutsakların ölümü göze alacakları kadar seçeneksiz bırakıldığı yerler oldu, çok acılar yaşandı. İnsan hakları ihlallerinde ülkenin kapkara bir sicili var. Ama, bütünüyle yargı, ceza infaz kurumları ve kolluk hiçbir dönemde bu kadar muhalifleri susturma aracı haline gelmemişti. Bu yüzden sadece adil yargılanma talep eden ve bu talepleri karşısında taş duvar olan vicdanlar yüzünden ölüm orucunun 238. gününde yaşamını yitiren Avukat Ebru Timtik’in bize bakan kara gözleri hafızamızdan silinmiyor.

İçerdekilerin ürettiği sanatsal ve edebi ürünleri paylaşan GÖRÜŞECEĞİZ isimli bir Twitter hesabı ve “Hey Sen Dışardaki” diyerek bize seslendikleri bir de klip var izlemenizi önerdiğim. Pandemi koşullarında dayanışma ne kadar önemliyse, zindanlardaki siyasi tutsaklarla da dayanışma çok kıymetli. Bir mektup, bir kart veya bir kitabın bazen çok önemli işlevleri olabiliyor. Dayanışma içerde de dışarda da yaşatıyor…

Şimdi dışarda olsaydı Rize ormanlarındaki ağaçları savunmaya koşacağından emin olduğum Beyza Üstün Hoca’ya ve bütün siyasi tutsaklara yine Küçük İskender diliyle selam ve kucak dolusu mavilikler gönderiyorum…

bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!

inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!”


* Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen İşçi Sözü ve Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.



Önceki Haber
İsrail, Filistinli sivillerin evini hedef aldı: 8'i çocuk 10 ölü 
Sonraki Haber
Atalay’ın dosyası soruşturulmadı faili meçhul kaldı