Ana SayfaManşetLeo, biz ‘çiçek’ değiliz!

Leo, biz ‘çiçek’ değiliz!


Reyhan Hacıoğlu


Kanatları var diye bütün kuşlar uçmak zorunda mı? Belli ki uçamayangillerden olanları da var. Kanatları varsa ve uçamıyorsa kanatlıgillerden değil midir bir kuş?

Sürüsüyle gezen koyunu kurt kapmıyor da bu hikâyede biz neden koyungillerden oluyoruz, onu bir türlü anlayamıyorum. Biri bana düz mantık çözsün tüm soruları. Ben bilmem “politik” olmayı. Ve fakat devrimsel bir özlem olan Politik Ahlaki Toplum‘un da bu olduğunu hiç sanmıyorum. Herkes öyle bilmiş, öyle bilmiş ki. Her konuda herkesin bir sözü var diyecek. O yüzden nerden tutsan elinde kalıyor. Zira bütün tutunmaları güzele dair ise insanın. Kolay kolay düşmez ya, neyseee.

Ben A şehrinden B şehrine hiç belli bir hızla gitmedim. Başımı cama dayayıp gelmeyi bekledim hep. Ve son durağa gelince kaybolmayı. Dönüşü zor ve karanlık olsa da ben gittiğim tüm yollardan tek başına döndüm. Kim ben tuttum dediyse yalan söylüyor, yoksa bunca insan düşer miydi karanlığa. Şayet bunca insan varsa da, insan düşmez karanlığa ya, neyseee.

Ve aslında “Hangimiz çılgınlar gibi sevmedik” ki, fakat sonrası saman sarısı mevsimler. Ben “politik yazılar” yazmayı çok isterdim. Böyle kocaman kocaman ve 100 binler, yok bu az oldu, yüz bin on binler okusun isterdim. Yani sözün, sözümüzün hükmü olsaydı şayet, hani şu karda kışta direndiler ya işçiler, bir güzel yazı yazardım “Sınıf Sendikacılığı” üzerine ki görme. Ama fakat ne vaktim var ne de “politik” bilgim Allah’tan! Onlar bilir zira en iyisini ya, ama sanki çok da bildikleri yanıldıklarına yetmemiş gibi.

Slogan gibi yaşamayı isterdim ben. Misal halkların kardeşliği sloganını çok severdim zamanında, en bağırdığım da oydu. Lakin bir süre önce bıraktım. Nedenini şimdi demeyeceğim, Kürtlük olur yoksa yaptığım! Ama öyle slogan atanlar var ki. Sanırsın yarın devrim, sonraki gün tufan ve ertesi gün yeni bir dünya kurulacak. Oysa en fazla kaçak çayı “fazla içmiştir”, mekâna erken girmiştir ve sabaha da daha çok vardır. Ama biz hep en iyisi, “diğeri” en kötünün sosyal demokratı nedense!

Ben “düzelmişim” diyorlar. Nilgün ya da Didem’e deli demediyse henüz kimse! En az onlar kadar “düzgünüm” sanırım bu aralar. Bir şiir yazmışlığım da yok ama, neyseee.

Ben de okudum Thomas Hobbes’i. “İnsan insanın kurdu” imiş. O önce “Annem beni korkularıyla doğurdu” sözünün özeleştirisini versin devleti kutsayacağına da. Çok havalı oldu böyle olunca. Sanki meydan okumuş gibi oldum ama yok, ben de rahmet okuyanlardanım, eden edeceğini edip gittikten sonra!

“Leo, eve öyle güzel yemek takımları aldım ki”, “Neden bu kadar kayıtsızsın”, “Keşke diyorum her şeyi bırakıp sadece kaz çobanı olsaydım” diyen kadın, “Hiç vaktim yok inan. Eve bile uğramadım kaç haftadır, sürekli yollardayım. Bölge bölge gezmekten, toplantı yapmaktan sana yazmaya ancak fırsatım oldu” diyen kadınla aynı bedene sahip. Ama kuşkusuz ilk satırlar da “Nasııı yani, kanatları var ve uçamıyor mu? Böyle iş mi olur!” der ve sonra görünce parçalanmış bir köprü altında bedenini, “Gördün mü kanatları yoktu ama ne güzel uçtu” da derdik kuşkusuz.

Demek ki düz mantığın da çözemediği problemler varmış. Ve bütün kuşlar uçamazmış ama kanatları olmayan binlerce canlı da varmış. Ve bir tüme varım olarak; demek ki birbirimizi çok yargılarız, en fazla da onu yaparız. Ben de iyi yaparım! Ama keşke bıraksak bu işleri ya, neyseee.

Meğer destanlar sadece mitolojik değilmiş. Onun masmavi gözlerine bakınca bunu gördüm. Az bir zaman önce en değerlisinin destanını duymuştu… O anlattı biz dinledik. Biz tarihi kaydetmeyi bilmeyenlerdeniz. Ya içinden geçer can veririz ya da o kadar dışından, o kadar dışından geçeriz ki… O yüzden binlerce insan tarihinin nasıl yazıldığını bilmez!

Ve yazılmamış öyle mektuplar var ki, kazara yazılsa da gönderilmeyecek. Gönderilse “görüldü” olacak, elde bulunsa “örgüt propagandası” sayılacak ve nice sözler.

Ah’lar Ağacı gibi olsa da yaşananlar. Ağlamak değil elbette bizi iyi edecek. Sığınmaksa şimdi şarkılara, bizi daha çok, daha çok üzecek. O yüzden anıları yâd etmek değil, gidişlerin “muhteşemliği” avutacak bizi ya, neyseee.

“Bir gece ansızın” bir tamlama değil sadece elbette ve hatta bir tamlama bile değil. Doğru kullanılsa cümle içinde bir zamansızlığa, yanlış kullanılsa aylar süren bir hesaba denk gelir. Ve fakat o hesap da bize ait değil. Kaçanlar hesap vermesi gerekenler ama fakat geriye bir dolup, bir boşalan evler kalıyor. Ve o bir daha göremese de mavi gözlüsünü. Yüreği bir halk kadar acılı, başı bir dağ kadar dik artık.

Ve aslında gece gömdürmemeli insan sevdiğini, aydınlık günler varken. Ve gömüldüyse şayet geceleri, insan aydınlıkta sık sık anmalı halkına sevdalıları. Karanlıklar sarsa da her yeri, insan aydınlık için direnenleri unutmamalı. Ve bilmeli ki bu havalarda da direnenler var. Amann, neyseee!

“Bir kadın olarak” başlayan hiçbir cümlenin öznesi olmamalı hiçbir kadın. Bir ayrıcalıkmış gibi başlayan bu cümleler uzattı belki de bu yaşadıklarımızın ömrünü! 8 Mart’ı tek günlük ve bayram sanan kafa ile kadeh kaldırmamalı insan ve fakat “çiçek” olmadığımızı da bilmeliler. Yoksa bunca olan bitene karşı sadece şiir ve çiçek severler olduğumuzu sanırlar! Ve buna rağmen yine de kırmaktan, ezmekten korkmuyorlar ya, neyseee!


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Polis her yerde aynı: İsviçre’de onlarca kadına gözaltı
Sonraki Haber
Neandertal insanını anlamak