Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirUkrayna üzerinden kaynayan kazan

Ukrayna üzerinden kaynayan kazan


Abdulmelik Ş. Bekir*


Joe Biden’ın peşrev gösterileriyle birlikte ABD seçimleri nedeniyle rölantide olan Ortadoğu ve daha geniş anlamıyla dünya siyaseti ısınmaya başladı. Hayırlara vesile olmayacağı aşikar hareketlilik birçok yeni gelişmeye ebelik edecek. İşin bir tarafında Biden yönetimindeki ABD, diğer tarafında Putin ile emperyal güdüleri sükse yapmış Rusya var. Diğer güçler bu iki güce göre pozisyon aldı, alıyor.

İlk tutumunu belli eden Avrupa Birliği (AB) ülkeleri beklendiği üzere Biden’ın politikalarının arkasında hizalandı. Uzun yıllardır basiretsiz liderler nedeniyle despotik devlet ve diktatörlerin elinde muazzam gücüne rağmen etkisiz hale gelen AB’nin başka bir alternatifi de yoktu. Almanya’nın kimi itirazları olsa da Transatlantik ilişkiler ABD’nin çizdiği doğrultuda yürüyecek. Özelikle Donald Trump’ın gösterdiği ölüm, AB’yi Biden’ın sunacağı sıtmaya razı etmeye kafi. Üstelik AB hukukunun bağlayıcılığından sıyrılan İngiltere’nin Rusya konusunda ABD ile aynı dalga boyunda olması Ortadoğu gibi olmasa da Balkanlar’da görece sönen fay hatlarını tetikleyebilir.

Son dönemde Ukrayna üzerinden kaynayan kazan sadece bu ülke ile sınırlı kalmayacak. Suriye, Libya, Sudan üzerinden Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da nüfuzunu güçlendiren ve yeni nüfuz alanları yaratan; Ukrayna’nın yarısını ilhak ederek Balkan ve Baltık ülkelerine baskı yapan, Karabağ meselesiyle Batı ve Orta Asya’da askeri güç konumlandırarak enerji zengini ülke ve güzergahları denetime alan despotik emperyal Rusya’ya karşı liberal emperyal ABD ve ortaklarının sessiz kalması olası değil.

Transatlantik ortaklık inisiyatifi nerede kaybettiğinin farkında. Kırım’ın ilhakına sessiz kalmakla ipin ucunu kaçırdı. Ukrayna meselesi üzerinden Rusya’ya karşı politika geliştirmeleri tabiri caizse kaybettiğini kaybettiği yerde aramak oluyor. Transatlantik ortaklığın istediklerini Rusya’ya kabul ettirmeleri ya da en azından kaybettiğini geri alması şüpheli. Bunun için gerekli bedeli ödeme konusunda ne kadar kararlı oldukları belirleyici olacak. En azından son 10 yıllık politikalarına bakıldığında Rusya kadar kararlı olmadıkları çok açık. Bu algı ve intibayı değiştirmedikçe de yumuşak güçle Putin’e geri adım attırmaları uzak ihtimal. En azından AB açısından böyle.

Biden’ı da önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bu aynı zamanda Biden’ın ilk ciddi sınavı olacak. Buradan alacağı sonuç gelecekteki belirleyiciliği için önemli olacaktır. Bu anlamda Pentagon yetkililerinin Rusya karşısında Ukrayna ordusuna destek verecekleri mesajı ve ardından gelen Karadeniz’e savaş gemileri gönderme kararı önemli gelişmeler olsa da devamının nasıl geleceği daha önemli ve belirleyici olacaktır.

Şu açık; Rusya güç görmeden Balkanlar ve özellikle Kırım’da geri adım atmayacak. Ancak Transatlantik bloğun geri adım attırmak için ekonomik adımlar dışında askeri güç uygulayıp uygulamayacağı açık değil. Zaten Rusya’nın önünü bu düzeyde açan husus ABD’nin Ortadoğu’daki stratejisizliğidir. Sürekli askeri olarak çekilme diskuru ve bunun ABD’nin geleneksel müttefiklerinde yarattığı kaygı ve hayal kırıklığı Rusya’yı bölgesel devlet ve güçler için bir dayanak haline getirdi.

Soru şu ki ABD ya da aynı anlama gelmek üzere Biden kendisi açısından önemli iki sorun olarak gördüğü Rusya ve İran’ın nüfuzunun sınırlandırılmasını sağlayabilir mi? Trump dönemi ABD’nin küresel konularda rol oynama kapasitesini daralttı, prestijini sarstı ve caydırıcılığını zayıflattı. Bunun kısa sürede toparlanması ve genelde Ortadoğu, Kuzey Afrika, özelde Balkanlar-Ukrayna’da Rusya’ya geri adım attırması uzak ihtimal. AB ile ortaklaşarak ekonomik araçlarla belli bir düzeyde zorlaması mümkün ama bunun gelinen aşamada ne kadar derde deva olacağı ise meçhul.

ABD’nin savaş gemileri (Fotoğraf: Reuters)

Ukrayna tartışması söylemde askeri gücün kullanımını gündemleştirse ve Karadeniz’e savaş gemisi gönderme, NATO tatbikatı gibi kimi pratik adımlar atılsa da pratikte gerilimin bu raddeye taşınması pek mümkün değil. Ancak Transatlantik ortaklık kendi hinterlandında Rusya’yı sıkıştırarak, başka alanlarda hamle üstünlüğü sağlama ve Rusya’yı uzlaşmaya zorlayarak kimi politikalarına rıza üretebilir.

Bundan ötesi için ABD ve müttefiklerinin askeri gücünü kullanacağını göstermesi ve inandırıcı olmaya ihtiyacı var. Hakeza iki tarafa oynayan NATO müttefiki Türkiye’yi de yanına çekmesi gerekir. Bu anlamda Biden yönetiminin Türkiye politikaları Ankara’nın tavrını netleştirmeye odaklı. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye S-400 konusundaki tutumunu değiştirmeden ilişkilerin ivme kazanması düşük ihtimal. Türkiye ise Rusya ile girdiği angajmanların bağlayıcılığı nedeniyle ne S-400’lerden ne de Moskova ile ilişkilerden kolayca vazgeçiyor. Mevcut halin kabulünü temenni ederek tarafları idare etme arayışında. Washington’dan gelen açıklamalar Ankara bu konuda bir karara varmadan Biden’dan beklenen telefonun gelmeyeceği ya da gelse de dostlar pazarda görsün babında olacağı yönünde.

İki arada bir derede kalan AKP-MHP iktidarı Libya’dan bir kısım cihadistleri çekerek vites düşürdü. Artık Libya’da yeni operasyon haberleri ve Libya’ya hakim olma hülyaları görülmüyor. Doğu Akdeniz’de NAVTEX ilanları dindi. Gemiler belirsiz bir süre için limanlara demir attı. Böylece Avrupa ile ABD’ye iyi niyet beyanında bulunuldu. Nitekim bu geri vitesleri karşılıksız kalmadı. AKP-MHP iktidarının içerdeki istibdat uygulamalarına göz yumma ve hatta mülteciler meselesi üzerinden baskıcı politikalarını finanse etme önerileri “Diktatör ama ihtiyacımız var” pişkinliği eşliğinde gelmeye başladı.

Önümüzdeki dönemde AB-Türkiye ilişkileri bu ilkeden yoksun al-ver üzerinden yürüyecek. Ta ki AKP-MHP yeni bir maraza çıkarana kadar.

İşin çetrefilli yanı daha çok ABD ile yürüyecek. Biden’ın Rusya politikalarına paralel olarak Erdoğan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni gündeme getirdi. Türkiye’nin kendi tasarrufu ile anlaşmadan çekilme ya da başka angajmana girme durumu yok. Bunu iktidar da biliyor. Burada asıl mesaj telefon beklenen Biden yönetimindeki ABD’ye. Karadeniz’e ani savaş gemisi gönderme ve Rusya’ya karşı oluşturulan Yüksek Görev Gücü’nün güçlendirilmesi meselesi Türkiye’yi hızlı taraf netleştirmeye itebilir. Bu durum Rusya ile idare edilmesi düşünülen dengeyi aniden altüst edebilir.

Karadeniz’de gerilimin yükselmesi ve bu kapsamda ABD ve İngiltere’nin başını çektiği Batı bloğu Türkiye’yi kısa sürede net tutum almaya zorlayacaktır. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın İngiltere temasları, Ukrayna Başbakanı Volodimir Zelensky’nin ani Türkiye ziyareti ve Erdoğan’ın Ukrayna’yı Destekleme Platformu’na destek beyanı bu zorlamanın erken sonuçları.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky ile bir araya geldi. (Fotoğraf: @tcbestepe)

Türkiye’nin birçok konuda ABD ile uzlaşmasının önünde ciddi bir engel bulunmuyor. Esasta uzlaşılmayan konu Kürtlere yaklaşımda açığa çıkıyor. Türkiye kendi inkar politikasını ABD’ye de kabul ettirmek istiyor. ABD ise Ortadoğu’da Kürt meselesinin inkarını realist görmüyor. Türkiye’nin hatırına uzun süre bunu yaptı ancak Kürt halkının ulusal varoluş mücadelesi bu politikaları aşan bir güç olmayı başardı. Yine de istediklerini alma karşılığında PKK’ye karşı Türkiye’yle anlaşma opsiyonunu her zaman açık bırakıyor. Önümüzdeki dönemde Rusya’yla ilişkileri kesme karşılığında PKK’ye karşı işbirliğini geliştirmeleri mümkün.

Gelişmeler Rusya tarafından yakından takip ediliyor. Özellikle Rus basınına bakıldığında Rusya’nın Montrö Anlaşması tartışmalarını oldukça önemsedikleri anlaşılıyor. Putin’in Erdoğan’la telefon görüşmesi ve ardından Kremlin’den yapılan açıklamada buna özellikle değinilmesi konuya verdiği önem açısında oldukça dikkat çekici.

Rusya gelişmelere göre reaksiyon göstermeyi ihmal etmiyor. Zaman geçirmeden Türkiye ile en sorunlu olduğu Suriye dosyasında anı anına mesaj veriyor. Rusya’nın İdlib ve Türkiye kontrolündeki diğer alanlarda hava harekatlarının yoğunluğu güncel gelişmelerin cevaplarıdır. S-400 meselesini de içeren olası ABD-Türkiye anlaşmasına karşı Rusya tutumsuz kalmaz. Reaksiyon alanı ve kullanacağı kartlar da sadece Suriye dosyasıyla sınırlı kalmaz. Türkiye’nin ölümüne korktuğu Kürt dosyası ilk akla gelendir. Türkiye’nin iki tarafı idare etmek istemesinin altında yatan güdü de bu.

Özcesi Ukrayna, Karadeniz, Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’de her gelişme Türkiye’ye uzun süredir kaçındığı bazı tercihleri yapma zorunluluğunu dayatıyor. Trump sayesinde bu bir süre mümkün oldu ancak artık pek olası görünmüyor. İçeride yaşanan çoklu kriz hali de gözetildiğinde Ankara’nın tüm yolları Transatlantik’e çıkıyor.

Ukrayna ve Karadeniz’deki gerilim, Montrö meselesinin gereğinden ve olduğundan fazla abartılması bunun için gayet bir fırsat ya da vesile olduğu şeklinde değerlendirilebilir. Eksik olan okyanus ötesi bir telefondur belki de…


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.



Önceki Haber
Nesiller arası bir çatışmanın hikayesi: “Yaramaz Çocuklar”
Sonraki Haber
Urfa'da şüpheli kadın ölümü