Hatay Samandağ’da depremin yarattığı enkazın kontrolsüz biçimde kaldırılıp, yaşam alanlarına dökülmesinin tehlikesine dikkat çeken Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık, enkazda asbestin yanı sıra çok sayıda kimyasal toksik madde bulunduğunu belirtti. Halk ve çevre sağlığına tehdit oluşturan enkaz kaldırma faaliyetlerinin acilen durdurulması gerektiğini vurgulayan Şık, çalışmaların bilimsel perspektifle yürütülmesi gerektiğini kaydetti.
Depremin büyük yıkım yarattığı kentlerden olan Hatay’da, enkazın kontrolsüz biçimde kaldırılması, bilim insanları ve bölge halkı tarafından tepki çekiyor.
Samandağ ilçesinde, molozların yaşam alanlarına dökülmesine karşı çevre aktivistleri ve bölge halkının “Depremde ölmedik, molozlardan ölmek istemiyoruz” sloganıyla başlattığı ‘Yaşam Nöbeti’ne jandarma tarafından müdahale edilmiş, depremzedeler darp edilerek gözaltına alınmıştı. Samandağ’da farklı noktalarda başlatılan nöbet sürüyor.
Uzmanlar, molozlarda bulunan asbestin oldukça tehlikeli bir kanserojen olduğunu dile getiriyor ancak gelişi güzel kaldırılan molozlar yaşam alanlarına dökülmeye devam ediliyor.
Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık, açığa çıkan enkazın tehlikesine ve yaratacağı tahribata ilişkin Gazete Karınca’ya değerlendirmede bulundu.
‘Toksik kimyasal maddeler çevre ve halk sağlığını tehdit ediyor’
Depremle oluşan ciddi yıkım ve can kayıplarının son derece üzücü olduğunu ifade eden Şık, açığa çıkan enkazın da zaman içinde yaratacağı tahribatlara dikkat çekti.
Mevcut enkazın yaklaşık 200 milyon ton civarında olduğu bilgisini veren Şık, enkazın nitelik olarak çok farklı malzemelerden oluştuğunu, işlemin şu an yürütüldüğü haliyle hem çevre hem de halk sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratma potansiyeline sahip olduğunu belirtti.
Çok sayıda toksik kimyasal maddenin açığa çıktığını belirten Şık, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yıkım homojen bir şey değildir. Asbest, bu enkazlarda bulunan toksik kimyasallardan sadece biri. Silika parçacıkları, kurşun başta çeşitli ağır metaller toz partikülleri vb. Kurşunlu boya kullanımı ülkemizde hala devam ediyor. Burada her türlü elektronik araç-gereç, eşya var. Bunların bünyesindeki toksik maddeler haliyle alıcı ortam olarak havaya, toprağa ve suya karışabilir. Bu maddelerin zaman içinde çevresel ortamlara ulaşması kaçınılmazdır.
Enkaz kaldırma faaliyetlerinin bu kadar hızlı şekilde yapılmaması gerekirdi. Bu başlı başına bir hatadır. Az hasar görmüş, kolayca onarılabilir binalar var. Bunun öte tarafında çok ağır şekilde yıkıma uğramış tamamen enkaza dönüşmüş binalar da var. Burada yapılması gereken şey, binaları kategorilere göre ayırmaktır. Az hasarlı, çok hasarlı şeklinde sınıflandırmak gerekir.
‘Tehlikeli maddeler yaşam alanlarına boşaltılıyor’
Tehlikeli madde içeren enkazlar için ön tespit yapılması, toplama işinin ise yapılacak sınıflandırılmaya göre olması gerektiğinin altını çizen Şık, “Ancak şimdi böyle bir faaliyet yok, aksine enkaz toplanıp kamyonlara dökülüyor ve doğrudan yaşam alanlarına boşaltılıyor. Samandağ’da yöre sakinlerinin de çok ciddi tepkisi oluştu” dedi.
Şık, “Mevcut enkaz kaldırılma biçimi, hala deprem bölgesinde olanlar ve burada çalışan işçiler açısından sağlık riski doğuruyor. Enkazı bu haliyle alıp tarım alanlarına, sulak alanlara, herhangi bir yere atamayız. Son derece korkunç bir şey yapılıyor şu anda orada” diye ekledi.
‘Tarımsal üretim zarar görür, diğer canlıların hayatı da riske girer’
Dökülen enkazdaki toksik kirleticilerin yağışlarla beraber bir süre sonra toprağa ve suya sızmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen Şık, sözlerine şöyle devam etti:
Enkazın boşaltıldığı alanlarda kimyasal madde deposu oluşturuyoruz aslında. Bir süre sonra çevre kirliliğiyle ilgili sorunları tartışıyor olacağız. Toprak, su kirlendiğinde elbette ki tarımsal üretim zarar görür. Sadece insan değil orada yaşayan diğer canlıların da hayatı riske girer. Ayrıca toksik kimyasallar, akışkandır. Havaya karışan kirleticiler, hakim rüzgar nereye akıyorsa bölgenin dışına taşar. Bu şekilde yakın çevredeki kentlerin de etkilenmesi kaçınılmazdır.
‘Bilimsel ilkelere bağlı kalmamak yeni sorunlar açığa çıkaracak’
Depremin beklenmedik bir afet olmadığını sözlerine ekleyen Şık, “Bilimsel çalışmalardan yola çıkarak nasıl ki bugün İstanbul depremini konuşuyorsak, o bölgede açığa çıkacak depremin de ihtimal olarak belirtildiği çok sayıda yayımlanmış bilimsel rapor var. Geçmişte bilim insanlarının bu konuda uyarıları var. 1999 Düzce depreminden sonra alınan bir sürü önlemin de işe yaramadığını görüyoruz” dedi.
Bülent Şık, “Yapı denetim, binaların güçlendirilmesi gibi çalışmalarda da herhangi bir iyileşme olmadığını gördük. Deprem sadece toplumsal yıkım yaratmadı. Kamunun refahını korumak, halk ve çevre sağlığını korumakla mükellef kurumların da mevcut haliyle ne kadar işlevsiz olduğunu açığa çıkardı” diye belirtti.
Konuya dair dünyadan örnekler de veren Şık, şu bilgileri paylaştı:
Japonya’da 1995 tarihinde gerçekleşen Büyük Hanşin Depremi’nde (Kobe Depremi) 250 bin konut yıkıldı ve enkaz toplama faaliyeti yıllarca sürdü. Kobe’de olan depremde, yıkım yaratan unsur olarak bina ve yangın çok ön plandaydı. Maraş’ta gerçekleşen deprem, yıkılan bina ve açığa çıkan enkaz açısından Kobe Depremi’ne benziyor.
2011’de Fukuşima Nükleer Santrali’ni yıkıma uğratan büyük depremde ise tsunami olması başka türlü bir prosedür açığa çıkardı. Buralarda enkazın nasıl toplanacağına dair çalışmalar yıllarca sürdü ve hala konuyla ilgili prosedürler gözden geçiriliyor, değerlendiriliyor.
Bizde böyle bir bakış açısı yok. Çok acele etme hali söz konusu ama bu yöntemsizlik ve bilimsel ilkelere bağlı kalmama hali yeni sorunlar açığa çıkaracaktır.
‘Kimyasallardan çocuklar daha fazla etkileniyor’
Bazı enkaz döküm alanlarının çadır kentlerin çok yakınında olduğunu söyleyen Şık, bu durumun, çocuklar açısından son derece tehlikeli olduğunu da şu sözlerle dile getirdi:
Şunu bilmemiz gerekiyor; bu tür kirleticiler havada askıda durmuyor. Rüzgar faaliyeti, hava akımı neticeleri havayla karıştırır ama hava akımının olmadığı yerlerde bu kirleticiler yüzeye çöker. Evimizdeki eşyaların zeminin tozlanmasına benzeri bir durum olacaktır. Kimyasallarla kirlenmiş bir hava, kapalı mekanlarda yaşayan insanlar için çok daha ciddi bir problem oluşturacaktır.
Yüzeye çöken partiküller, zemine yakın yaşayan canlılar için sağlık riski oluşturur. Dolayısıyla en fazla sağlık riski çocuklar için söz konusudur. Çocuklar yetişkinlere kıyasla toksik kimyasallara karşı çok daha hassastır. Özellikle hareketli ve emekleme çağında olan çocuklar için büyük bir problemdir. ‘Hangi ortamı, neyle kirletiyoruz? Bu kirlilikten en çok kim etkileniyor?’ şeklinde bakmamız gerekiyor. Büyüme gelişme döneminde olan özellikle 5 yaş altı çocukların fizyolojik sistemlerinin, yetişkinlere kıyasla henüz olgunlaşmamış olması, toksik kimyasallardan kaynaklanabilecek sağlık sorunlarıyla baş etme kapasitelerini azaltır. Bölgede 5 milyon çocuk yaşıyor, bu önemli. Bir kısmı bölgeden ayrıldı ama çoğunluk bu 11 kentte yaşamaya devam ediyor.
‘Çalışma faaliyetleri bilimsel perspektife göre yürütülmeli’
Enkaz kaldırma ve toplama faaliyetlerini durdurmak ve nasıl yapılacağına ilişkin bir strateji oluşturmak gerektiğini vurgulayan Şık, yapılması gerekenleri şöyle anlattı:
Yapılan tüm faaliyetlere bilimsel perspektiften bakarak ‘en az zarar nasıl verilir? Ya da ‘zarar üretmeyecek şekilde bu işi nasıl yaparız?’ diye sorulmalı. Toksik kimyasal içerme potansiyeli olan materyallerin, belli bir metot dahilinde olabildiğince ayrıştırılması gerekiyor. Ayrıştırıldıktan sonra kalan enkazın da nasıl bertaraf edileceğine ilişkin bir protokol oluşturulması gerekiyor. Bazen yakmak gerekebilir ya da tehlikeli atık kategorisinde değerlendirilip, sızdırmamasını sağlayacak şekilde depolanması gerekir.
‘Enkaz faaliyetleri durdurulmalı, acil sorunlara çözüm üretilmeli’
Depremin üzerinden iki ay geçmesine rağmen tüm faaliyetlerde ciddi aksamalar olduğunu ifade eden Şık, acil çözülmesi gereken problemleri işaret etti ve şu çağrılarda bulundu:
- Enkaz faaliyetlerinin durdurulması gerektiği çok açık. Siyasal iktidar, kamuoyunu buna ikna etmeden ve nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bir çerçeve oluşturmadan çalışmayı bu şekilde sürdürmemeli.
- Haziran ayında üniversite ve lise giriş sınavları yapılacak. Bölgede milyonlarca çocuk yaşıyor. Sınava hazırlanacak çocuklarda ciddi kaygılar var, ama Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, bu kaygıyı azaltacak bir yapı hala geliştirilebilmiş değil. Eğitim için başka kentlere giden çocuklar da çeşitli sorunlarla baş başa. Çok ciddi adaletsizlik ve eşitsizlik hali söz konusu. Bu şartlarda sınavlar nasıl yapılacak? Çocukların eğitimle ilgili sorunlarına çok hızlı şekilde bir yanıt üretmek gerekiyor.
- Okulöncesi çocuklarda ise ciddi bir izolasyon söz konusu. Zaman içerisinde bunun yaratacağı çeşitli psiko-sosyal sorunlar açığa çıkacaktır. Buna dair hızla çare üretmek gerekiyor.
- Bölgede temel ihtiyaç problemleri devam ediyor. Temizlik ve hijyen çok ciddi bir sorun. Suyla ilgili mağduriyetin bir an önce ortadan kaldırılması lazım. İnsanların, temiz suya erişiminin hızlı bir şekilde sağlanması çok önemli.
- Hayvancılıkla uğraşan insanlar çok ciddi sıkıntıları yaşıyor. Evleri yıkılmış olabilir ama geçimlerini sağlamak için hayvancılığa ve tarımsal faaliyete devam etmek durumundalar. Bu insanların sorunlarına çare olacak politik bir program mutlak suretle ve hızla uygulamaya konulmalı.
Bülent Şık kimdir?
Akademisyen, Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık, çevre dostu analiz yöntemlerin geliştirilmesi üzerine doktora yaptı. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren çeşitli laboratuvarlarda çalıştı. 2009 yılında öğretim üyesi olarak Akdeniz Üniversitesi’ne geçti. Üniversitede Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nin kurulumu ve faaliyete geçmesi çalışmalarını yürüttü. Gıdalarda ve sularda katkı maddelerinin ve çeşitli toksik kimyasal maddelerin kalıntılarının belirlenmesi üzerine çalışmalar yaptı. Bülent Şık, Barış Akademisyenleri’nin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığı için OHAL kapsamında 2016’da çıkarılan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Akdeniz Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edildi.
Ayrıca Şık hakkında, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlıklı yazı dizisi nedeniyle 5 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Sağlık Bakanlığı’nın şikayeti üzerine açılan soruşturmanın gerekçesi ise ‘sırların açıklanması’ oldu. Araştırmanın sonuçlarını Bianet ve Cumhuriyet’te yazan Bülent Şık’a, hakkında 12 yıl hapis istemiyle yapılan yargılama sonucunda “göreve ilişkin sırrı açıklama” suçlamasıyla 15 ay hapis cezası verildi. İstinaf mahkemesi, verilen 15 ay hapis cezasını bozdu ve Şık beraat etti.