Ana SayfaGüncelBarış İmzacılarının Davaları | Prof. Dr. Kaboğlu: Devlet olarak göreviniz öldürmek değil, yaşamı korumak

Barış İmzacılarının Davaları | Prof. Dr. Kaboğlu: Devlet olarak göreviniz öldürmek değil, yaşamı korumak

HABER MERKEZİ – Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin imzacılarından 5 akademisyen haklarında ayrı ayrı açılan davalarda İstanbul Adliyesi’nde hakim karşısına çıktı. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, savunmasında “’Niçin barış bildirisi yayınladınız?’ diye hedef gösterildik. Hendekler barış bildirisinin sonucunda değil, barış sürecinin sonrasında, hükümetin yürüttüğü sürecin sonrasında kuruldu. Bu bildiriye yapılan saldırılar karşısında esasen şu çelişkiye işaret etmek istiyorum; Habur süreci eylemi ifade ediyor. Dağdaki silahlı kişilere ‘buyurun silahınızla gelin’ diyorsunuz ama hendekteki kişilere ‘sizi imha edeceğim’ diyorsunuz. Devlet olarak göreviniz öldürmek değil, yaşamı korumak zorundasınız” dedi. Duruşmalar 26 Nisan’a ertelendi.

Çatışmaların son bulması ve barış müzakerelerinin başlaması için Ocak 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan Barış İçin Akademisyenler’den 150’yi aşkın akademisyenin haklarında açılan davalar görülmeye devam ediliyor.

Barış bildirisi imzacısı akademisyenlerden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Mustafa Taner Gören, Nuray Ergüneş, Prof. Dr.Tavfik Hakan Ongan ve Yrd. Doç. Dr. Sinan Yıldırmaz haklarında açılan ayrı ayrı davalar nedeniyle İstanbul Adliyesi’nde hakim karşısına çıktı.

Marmara Üniversitesi’nden KHK ile ihraç edilen Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun duruşması  avukatlara getirilen kısıtlama nedeniyle tartışmalı başladı.

Aralarında Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen’in de bulunduğu 20’ye yakın avukat için Mahkeme Başkanı Hakan Özer, 3 avukatın dışında geri kalan avukatların izleyici bölümüne geçmesine karar verdi.

Mahkemenin kararına karşı söz alan Avukat Arzu Becerik, KHK ile savunma hakkının kısıtlanamayacağını, savunmanın bu şekilde ihlal edildiğini belirterek, kararı doğru bulmadıklarını söyledi.

Duruşmada mahkeme başkanının “İhraç edildiğini biliyoruz. Şimdi ne yapıyorsunuz?” sorusuna Prof. Dr. Kaboğlu, “İhraç değil KHK ek listesinde adı olan kişi diyelim. Marmara Üniversitesi’nde çalışamadığım için Paris’teki üniversiteye pasaportuma el konulduğu için gidemiyorum” diye yanıt verdi.

‘Bu bir OHAL davası’

Savunmasında barış bildirisine imza atmalarının üzerinden 23 ay geçtiğini hatırlatarak başlayan Kaboğlu,  OHAL Komisyonu’nun karar verme aşamasına geldiği sırada davaların başlamasının soru işareti doğurduğunu ifade ederek, “Tek metin suç sayılıyor ama neden 1128 dava?” diye sordu. Bunun bir OHAL davası olduğunu vurgulayan Kaboğlu, OHAL olmasaydı bu davaların olmayacağını kaydetti.

‘Niçin barış bildirisi yayınladınız?’ diye hedef gösterildiklerini belirten Kaboğlu, şöyle devam etti:

‘Devletin görevi öldürmek değil yaşamı korumak’

Hendekler barış bildirisinin sonucunda değil, barış sürecinin sonrasında, hükümetin yürüttüğü sürecin sonrasında kuruldu. Bu bildiriye yapılan saldırılar karşısında esasen şu çelişkiye işaret etmek istiyorum; Habur süreci eylemi ifade ediyor. Dağdaki silahlı kişilere ‘buyurun silahınızla gelin’ diyorsunuz ama hendekteki kişilere ‘sizi imha edeceğim’ diyorsunuz. Devlet olarak göreviniz öldürmek değil, yaşamı korumak zorundasınız.

Savunmasında OHAL İnceleme Komisyonu’na da değinen Kaboğlu şunları söyledi:

OHAL İnceleme Komisyonu neden kuruldu? Niye çalışmasına izin verilmiyor? 17 Temmuz 2017 günü başvuruları almaya başladı. KHK/685’te belirlenen çerçeveye göre, OHAL KHK ek listeler yoluyla bütün haklarından yoksun kılınan kişilere tanınan tek başvuru yolu bu. KHK ek listelerinde darbe girişimi ile hiçbir ilişkisi bulunmayan ve sadece siyasal iktidarı elinde tutan çoğunluk partisine muhalif görüşleriyle tanınan binlerce kişinin adı yer almakta. Komisyon’un gecikmeli olarak kurulması ve başvuruda makul süre kaydının gözetilmemesi, başvuru sayısının fazlalığı ise kararların makul sürede verilmesini engelleyecek. Sadece hükümete muhalif oldukları için görevden alınan kişilerin Komisyon önünde suçsuz olduklarını kanıtlamak zorunda kalmaları, haysiyet kırıcı bir muamele.

Demokratik bir toplumda bir fikre karşı çıkılmasının yolu, söz konusu tartışmaya kamu gücünün dahil olması ve görüşlerden birinin cezalandırılması veya linç atmosferi yaratılması değildir. Demokratik bir toplumda bir fikre karşı çıkılması, karşıt görüşün de aynı şekilde kendisini ifade etme imkanı bulması ile olur. Şiddete teşvik etmeyen veya açık ve yakın bir tehlike yaratmayan tüm fikirlerin özgürce ifade edilmesine izin verilmesi, demokratik toplumun temel gereğidir.

 ‘Kelimeler cımbızlanıyor’

İfade özgürlüğü incelemelerinde söylemlerin bir bütün olarak ele alınması esastır. Kelimelerin cımbızlanarak ve sadece sözlük anlamlarına bakarak değil, bütünlüklü biçimde ele alınması gerekir. Eleştirilerin dozajının sertleşmesi, söylemi ifade özgürlüğü korumasının dışına çıkartmaz. Barış çağrısı, kamu gücünün eleştirilmesi yoluyla yapılmıştır. Kamuoyundaki tartışmaları ve çağrı belgesinde alıntılanan cümleleri dikkate alarak, bildiride kullanılan ‘katliam’ sözcüğü ile ilgili bazı açıklamalar yapmak yerinde olacaktır. Türkiye’de geçmişte ‘katliam’ kelimesinin kullanımından dolayı yaptırıma uğrayan çok sayıda kişi vardır. Fakat AİHM, bu vakaların neredeyse hepsinde ihlal kararı vermiştir.

7 Şubat gecesi ‘hukuk katliamı’ veya hukuken yok hükmünde bir işlem ile adımın KHK ek listesinde yer almasının üzerinden sadece bir gün geçtikten sonra İstanbul Savcılığı tarafından ifadeye çağrılmam, hukuk dışı işleme, yargı yoluyla gerekçe arayışı değil mi? Savaş durumunda bile ihlal edilemeyecek olan insan haklarının sert çekirdeğini ihlal eden işlem ve eylemler dizisine böylece yargı da dahil edilmiş oluyordu.

Bu dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru için tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak görülmemeli; zira, yerel ve ulusal mahkemelere göre AİHM’in ikincil konumu, iç başvuru yolları  tüketildikten sonra Avrupa Mahkemesi’ne gitmek değil; tam tersine Avrupa Mahkemesi’nin varlığı, hak ve özgürlüklerin ulusal ölçekte saygı görmesini sağlamaktır. Unutmamak gerekir ki; insan hakları düşüncesi evrenseldir, ama uygulama ve eylem yereldir. Bu nedenle, sizin vereceğiniz karar, Türkiye’nin Avrupa Mahkemesi tarafından mahkumiyet kalemine  katkıda bulunmak değil, hukuku ve gerçeği burada dile getirmek suretiyle, hem benim dünya çapındaki mağduriyetimi önlemek, hem de Türkiye’nin uluslararası saygınlığına katkıda bulunmaktır. Anayasa 138. maddesi gereği, ‘Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerinize göre bağımsız olarak karar vereceğinize inançla.

Kaboğlu’nun savunması ardından avukatları, derhal beraat talebinde bulundu.

Savcı ise derhal beraat taleplerinin reddini istedi. Mütalaaya karşı savunma yapan avukatlar, barış bildirisinin çevirisini yapan kolluk görevlilerinin tanık olarak dinlenmesini istedi. Savunmaların ardından mahkeme heyeti, derhal beraat talebinin reddine, birleştirme talebi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden tutanakların istenmesine ve polislerin dinlenmesine karar verdi.

Duruşma 26 Nisan 2018 gününe ertelendi.

Bugün İstanbul Adliyesi’nde görülen diğer barış imzacısı akademisyenler hakkındaki davalar da 26 Nisan’a ertelendi.

 

 


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Urfa'da bir günde iki kadının şüpheli ölümü
Sonraki Haber
AYM HDP’li Bilgen’in yalnızca tutuklanmasında ‘ihlal’ buldu