Ana SayfaYazarlarEmre Tansu KetenBir mekan bir bellek

Bir mekan bir bellek

HABER MERKEZİ – “Ben û Sen” Diyarbakır’da bir meyhane. Ama sadece bir meyhane değil, şehrin ve bölgenin politik tarihinin de belleği bir yerde. Kahramanı bu meyhanenin kendisi olan “Ben û Sen: Bir Memleket Mekânı” geçtiğimiz aylarda okurla buluştu. Emre Tansu Keten, İletişim’den çıkan kitabın yazarı Ahmet Çakmak’tan hem kitabın hikayesini hem de müdavimi çeşit çeşit olan mekanın esasen neyi ifade ettiğini dinledi. Sözü onlara bırakıyoruz.


Söyleşi: Emre Tansu Keten


İlk romanınız Çiftkafa’nın Kitabı, Sur’da geçen bir çocukluğu anlatıyordu, ikinci düzyazı eseriniz ise Diyarbakır’la özdeşleşmiş bir meyhaneyi. İki kitap da ortak bir dertte buluşuyor diyebilir miyiz?

Üç şiir kitabından, İki Dilde Kederlenmek (1998), Eskikent Kırgınlıkları (2007), İnsanın Kimsesi (2015) sonra çıkan romanım Çiftkafa’nın Kitabı (Suriçi’nin yüzyıllık hikâyesi), bir asır öncesini Diyarbakır üzerinden, Rozin Baco karakteriyle başlatıp Yakup’un süren hikayesiyle, geri dönüşlerle farklı cephelerden kesimlerin bir günü (tehcir, göçertme vb..) paralel hikâyeler şehrin makus ve hiç değişmeyen karanlık yönünün sebep sonuçlarıyla öncesi ve sonrasını kurgusal gerçeklikle veriyor. Hep uzak durduğumuz ya da beynimizin gerilerine attığımız bir çeşit hafıza yoklamasını edebiyat yoluyla yapmaya çalıştım. Konuşulan ama yazıya/edebiyata konu olmayan gerçekliği yeniden yoğurdum. Şehrin en karanlık dönemini aydınlatma çabası da diyebiliriz buna.

Ben û Sen adlı ikinci anlatı/roman kitabında bu sefer bir mekâna, meyhaneye odaklanarak başka zor bir dönemi 1990’lı yılları değişen insan ve mekân gerçekliği içinde, ironiyi ve trajediyi kol kola alarak verdim.

Dertleri şimdi de değişmeyen resmi ideolojinin retçi/asimilasyoncu şiddete dayalı politikaları, güvenlikçi yaklaşımlarla hala da sürüyor. Dün olanlar bugün daha başka boyutlarda sürüyor, tarih tekerrür etmiyor, aynı şekilde sürüyor mazlum halkların, farklı dini inanç ve görüşlerin yaşamları üzerinde. Yani anlayacağın aynı hamam, aynı tas, sadece tellaklar değişiyor çok uzun süredir.

Ahmet Çakmak

İki kitapta da aslında mekân başrolde. Çiftkafa ve Edip için mekân neyi ifade ediyor?

Mekân sadece olay ve hareketleri değil, zihni plandaki yansımaları, sosyal ve kültürel hayattaki değişim ve farklılıkları da sergileyen bir çevre atmosferi, hem gerçek dünyayı hem de kurmaca dünyayı çevresel olarak kuşatır.

Gerçeklik her durumda, zaman ve mekânla varsayılır. Düş gücümüz bile, etki sonucunda zaman ve mekân içinde hareketlenir.

Bazı mekânlar birçok duygunun izini bir arada görmemizi sağlar. Onlarda bu izleri görmemizi sağlayan “görme biçimimizin” tarihi kavrayışımızla bağlantılı olduğu anlamına gelen tarih bilincimizdir. Çiftkafa’nın Kitabı’nda geçen mekânlar, Ben û Sen başta olmak üzere bunlardandır.

Öğretmeninden solcusuna, esnafından tefecisine, felsefecisinden tiyatrocusuna kadar kadrolu bir müdavim ekibi var meyhanenin. Sanki bir akşam gitmeseler her şeyi kaçıracaklarmış gibi pürtelâş bir haldeler. Ben û Sen’in esrarı ne? Nereden kaynaklanıyor bu esrar?

Birbirine yakın masaların öbekler oluşturduğu bir mekânda, aynı yerde ve zamanda oturamayacak birbirinden çok farklı toplum katmanları, çok farklı özellikleri ve bireysel/toplumsal dertleriyle yakın masalarda, herkesi kuşatan büyük bir sorunun yaşandığı bir dönemde, ateş suyunun azizliğine sığınarak mozaik oluşturuyor. Hayata, insana ve genel gidişata bakışları değişik olsa da sıkıştırılmışlıkları birbirine benzediği için de olabilir bu müdavimlikleri. Mekânın kendinde toparladığı gerçekliğin, mekânı mekân yapan varlık değerleri, yaşanmışlıkların bir çeşit tezahürü aslında.

Kısacası insanın ve zamanın konumlandığı her olgu, mekânla sınırlanmaya çalışıldı. Düşünmek, uyumak, konuşmak gibi yaptığımız tüm eylem ve içinde bulunduğumuz durumlarımızın karşılık gelmek zorunda olduğu iki şeyden ilki zamansa, öteki de mekândır. Mekân kurgusal anlatının içindeki insanın varlık, kimlik ve benlik duygusu kazanmasında belirleyici rol oynar.

Ben û Sen, şehrin ve bölgenin politik tarihinin bir belleği olarak da işliyor sanırım?

Gerçekliği direkt ya da dolayımlı da versek, mekân (Ben û Sen) ve insanlar (kitaptaki karakter ve tipler, temsil ettikleriyle) belleğin asal öğeleri olarak yerlerinde duruyor, edebi metin de Ben û Sen kitabıyla bunu her zaman meraklılarına göstermeye devam edecektir.

Her şehir ve coğrafya için geçerlidir bu durum. Ben û Sen de şehrin/coğrafyanın belirli/sıkça bahsedilen bir döneminde temsil ettikleriyle bir metafora dönüşüyor. Tabi burada asal öğe, bana göre dönem/mekân/insanlar üzerinden dil’in işleyişidir. Gelen tepkiler anlatı dilinin işlevini yeterince yerine getirdiği yönünde. Yoksa konu içerik bir yere kadar, eğer onu anlatacak, dil kıvraklığına ve rahatlığına kavuşulmamışsa içerik kendi halinde sönümlenir. Mekânı ve insanları bize yaklaştıran/tanıdık kılan son kertede metnin dil’idir, anlatım tarzıdır.

Fotoğraf: Sertaç Kayar

Ben û Sen’in bugününden bahsedersek neler söylersiniz? Son yılların ağır politik ikliminden sonra nasıl bir ortam var Ben û Sen’de?

Ben û Sen, yeni, genç ve hızlı değişim sürecini anlayan/işleyen bir kadro tarafından devralınarak iç mekân düzenlemesiyle bugünkü hale getirildi. Meyhane, sadık emekçilerinden her daim boncuk boncuk gülümseyen artık garsonluğa terfi etmiş Ramazan Abe dışında, yeni çalışanlarla hizmet veriyor. Duvarlara kişilik katan, geçmiş dönem hatıralarını taşıyan fotoğrafların çoğu kişisel arşivimden meyhanenin yeni sahiplerine verildi. Onlar da eski yerlerine vefa duygusuyla astılar.

Şu an şair, yazar, gazeteci ve okumuş yazmışların ağırlıkta oturduğu, özellikle çeşitli yaş guruplarında, hali vakti yerinde kadınların kendilerini çok rahat hissettikleri bir mekân. 90’lı yıllarda buraya sıkışan politik atmosfer parça parça, bölge politikaların kitleselleşmesiyle her yönden genişleyen şehir sathına yayıldığı için buraya da kendi hissesince pay düşüyor.




Önceki Haber
İki gazeteciye toplam 10 yıl hapis cezası
Sonraki Haber
Annesini öldüren Harun Gül'e müebbet hapis cezası