Ana SayfaManşetKürt kadınların mücadelesinin nedeni geçmişlerinde yatıyor

Kürt kadınların mücadelesinin nedeni geçmişlerinde yatıyor


Zuhal Atlan


Leyla Güven, Ayşe Gökkan… Kadın kimliklerinin yanı sıra ortak bir kimlikleri daha var. Kürt olmaları…

Hatırlarsanız Leyla Güven, gözaltına alındığı sırada, “Ben kaçacak olsam sizin ruhunuz bile duymazdı. Hiçbir yere gitmiyorum. Bu ülkede siyaset yapmaya devam edeceğim. Ama içeride ama dışarıda” ifadelerini kullanmıştı. Leyla Güven verdiği mücadelenin bedelini cezaevine konularak ödüyor şu an.

Ayşe Gökkan da hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve apar topar gözaltına alınarak cezaevine gönderildi. O da mahkemede yaptığı savunmada, “Asla hiçbir yere kaçmayacağım ve kadın mücadelesini yürütmeye devam edeceğim” dedi.

Kürt kadınlar; baskı, gözaltı, tutuklama hatta işkence yöntemleriyle sindirilmek istemelerine rağmen siyasi mücadelelerini sürdürüyor. “İktidar sizi nerenizden vuruyorsa o sizin kimliğiniz olur” diye bir söz var. İşte tam da bu nedenle, Ayşe Gökkan ve Leyla Güven’i Kürt kimlikleriyle kadın mücadelesi vermeye iten kimi olaylar yaşanmıştır geçmişlerinde.

Keza, Gökkan’ın, “İlkokula gittiğimde Kürtçe konuştum diye öğretmen tırnaklarıma sopa ile vurdu. Ben bu acıyı asla unutmadım ve unutmayacağım. Okula başladığım ilk günden beri Kürt ve kadın olduğum için işkence altındayım” sözleriyle verdiği savunmasından anlıyoruz.

Leyla Güven de, açlık grevindeyken verdiği bir söyleşide şunları söylüyordu: “İlkokul mezunu görücü usulü ile evlendirilmiş iki çocuklu bir kadın iken şimdi ise muazzam büyüyen bir kadın hareketinin öncüsü durumuna geldim. Belki önce ulusal bilinçle katıldığım siyasi parti çalışmalarında zamanla cins bilincini edinerek kendime yabancılaştırılmışlığın daha fazla farkına vardım. Kendi tarihimin bilincine vardım ve bugün erkek egemenliğinin bizlere dayattığı toplumsal cinsiyet normlarını örgütlenerek ve mücadele ederek aşabileceğimi her geçen gün daha fazla hissettim ve yaşadım.

Kürt kadınlar, dili ve kimliğinin yasaklanmasına karşı ulusal mücadele verirken, salt ulusal mücadele ile kadınların sorunlarının çözülemeyeceğinin farkındalığıyla hareket ediyor. Onların direnişi sadece sokaklara çıkarak eylem yapmak, ses yükseltmek değil. Kürt kadınlar, erkek egemen toplum yapısını değiştirerek zihniyet devrimi yapma iddiası taşıyor. Bunu yaparken en yakınındaki erkekle de kavgasını veriyor; babası, abisi, yoldaşı, sevgilisi, eşi ile. Bir yandan geleneksel toplum yapısına karşı erkeği değiştirip dönüştürmeyi amaçlarken, bunun da ancak örgütlenmekten geçtiğini biliyor.

Kürt kadınlar diğer yandan devlet şiddetine maruz kalıyor. Bunun son örneğini; Batman’da Kürt ulusal birliği için sokağa çıkan kadınların gözaltına alınmasında gördük. (Kimileri “Annelerimiz” diyerek “annelik” kimliğini kutsama üzerinden “acılı, yaşlı Kürt anaları” diyerek ajitasyon yapsa da KADIN kimlikleri ile direnişlerini yeğ tutarım. “Acılı yaşlı” değil, direnen ve direndikçe güçlenen, güçlendikçe umut veren kadınlardır.)

Çocuğunu çatışmada yitirmiş ya da çocuğu cezaevinde olan bu kadınlar, kendilerini “Barış Anneleri” diye adlandırarak savaşa karşı barışı savunuyor. Hem savaş hem de onunla bağlantılı olarak göç mağduru olan Kürt anneler kimselerle paylaşamayacakları kayıplarını paylaşma imkanı buluyor, kolektif kimlikleri onların direncini ve umudunu artırıyor.

Batman’dan çıkıp bir de Dersim’e bir yolculuk yapalım. Dersim’de tanık olduğum bir anıyı paylaşmak istiyorum sizinle.

Sakine Cansız’ın mezarı başında anma etkinliğini takip etmek için Dersim’deydim. Mezarlık girişi polis ve asker ablukası altında. O sıra araçta ablukanın açılmasını beklerken yanımdaki Dersimli bir kadınla sohbet halindeydim. Polis ve jandarma ablukasını gören ve isminin sonradan Feride olduğunu öğrendiğim kadın başlıyor anlatmaya: “Artık savaş bitsin, yıllardır bu zulmü çektiğimiz yetmedi mi?

Sonra telefonuna kayıtlı oğlunun fotoğrafını gösteriyor ve “Bu benim oğlum, 2 yıl önce şehit oldu. Onu çok özlüyorum” diyor. Bir oğlu 7 yıldır cezaevinde, eşi 12 yıl cezaevinde kalmış. Kendisi ile kızının “dosya arkadaşı” olduğunu söylüyor. Aynı davadan yargılanıyorlar. Dosya arkadaşı olan kızının eşi de 12 yıl ceza almasının ardından ülkesinden başka yerlere gitmek zorunda kalmış.

Ne istiyorsun diye yekten soruyorum. “Bu savaş bitsin ama kazanarak. Çocuklarımızın uğruna mücadele ettiği hakkımızı alarak. Çocuklarımızın hayalleri gerçekleşsin” diyor.

Feride gibi, Batman’da devlet şiddetine maruz bırakılan on binlerce Kürt kadın yaşıyor tüm bunları. Onlar bu topraklarda yıllardır çocuklarını feda etti. Kimi cenazesini kendi elleriyle yıkadı, kimi parçalanmış cenazesini kendi elleriyle topladı, kimi yıllarca hapishane kapılarını bırakmadı, kimi “ne zaman beni ziyarete gelecek” diye gözü kapıda bekledi… Tüm bunları yaşayan Kürt anneler, Kürt kadınlar bu acıları yaşadıkları yetmezmiş gibi demir parmaklıklar ardına konuluyor. İşte, Kürt kadınların tüm baskılara rağmen dik durmasının ve boyun eğmemelerinin nedeni, geçmişlerinde yatıyor. Tıpkı Leyla Güven gibi, tıpkı Ayşe Gökkan gibi…


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Corona virüsü salgınında vaka sayısı 102 milyonu aştı
Sonraki Haber
İnuit Çelişkisi: Sebze-meyve yemeden de sağlıklı kalmak mümkün mü?