Ana SayfaToplumsal CinsiyetÖzsavunma eğitmeni Martha Thompson: Kadınlar sessizliği bozuyor

Özsavunma eğitmeni Martha Thompson: Kadınlar sessizliği bozuyor

HABER MERKEZİ – Ulusal Kadın Dövüş Sanatları Federasyonu (NWMAF) Özsavunma Direktörü Prof. Dr. Martha E. Thompson, özsavunmayla kadınların seslerini yükseltmeyi öğrendiklerini belirtiyor. Mezopotamya Ajansı’ndan Zemo Ağgöz ve Gözde Çağrı Özköse’nin sorularını yanıtlayan 32 yıllık eğitmen, “Bu tarihsel bir mücadele ve hiçbir kadın tek başına üstesinden gelemez. Birlikte olmalıyız. Değişimi yaratabilecek güçteyiz” diyor. Röportajın tamamını paylaşıyoruz.


Röportaj: Zemo Ağgöz & Gözde Çağrı Özköse


Sosyolog ve emekli öğretim görevlisisiniz. Ayrıca yıllardır NWMAF üyesi olarak özsavunma eğitmenliği yaptığınızı biliyoruz ama bir kez daha sizi sizden dinlemek isteriz. Martha Thompson kimdir?

NWMAF’da özsavunma direktörüyüm. Bu gerçekten severek yaptığım bir iş ama içine girdikten sonra fark ettim ki oldukça yoğun bir iş. Bu kadarını beklemiyordum. Bunun dışında iki grupla daha çalışıyorum. Güçlendirilmiş özsavunma çalıştığımız bir araştırma grubuna dahilim, bu çalışmaların toplantılarını yürütüyorum. Bunun dışında da Güçlendirilmiş Özsavunma İttifakı adlı bir gruba üyeyim. Bu grupta amacımız özsavunma konusundaki söylemi değiştirmek. Bu anlamda hem yurt içi hem de uluslararası çalışıyoruz. Bir yandan da özsavunma eğitiminin kişide yarattığı değişim üzerine bir araştırma yapıyorum. Ama en sevdiğim işim; ben bir anneanneyim. İki torunum var ve onlarla vakit geçirmeye bayılıyorum.

Neden özsavunma alanına yoğunlaştınız? Özel bir sebebi var mı?

Bizzat kendi hayatımda beni buna iten bir şey olmadı. Birden fazla sebep vardı. İlk özsavunma kursları aldığımda bir üniversitede profesör olarak çalışıyordum. Yani etrafımdaki herkes kafalarının içinde yaşıyordu. Ben de o sıralar toplumsal değişim hakkında kafa yoruyordum; kadınlar açısından toplumsal değişim. Özsavunma kursları almaya başladıktan sonra fark ettim ki insanın duruşu bile değişiyor. Kendi sesini kullanmayı öğreniyorsun. Bu bana da tam olarak böyle oldu. Yalnızca düşünerek ve kafamızın içinde teorize ederek değişim yaratamayacağımızı, bunun için fiziksel hareketliliğin de gerekli olduğunu gördüm. Değişim insanın tüm bedeniyle yaratabileceği bir şey.

Kendimdeki değişimi gördükten sonra bu konuda çalışmak istediğime karar verdim. Yani şiddete odaklanmak ve ona karşılık vermek elbette ki önemli ve benim ilk baştaki motivasyonum da bu yöndeydi. Fakat özsavunma çalıştıkça gördüm ki vücudumuzu nasıl kullandığımız düşünme şeklimizi de dünyadaki duruşumuzu da etkiliyor. Bizim için neyin mümkün olduğunu, olabileceğini değiştiriyor. Ne dediklerini duymanızın bile güç olduğu son derece sessiz insanların, nasıl kendi seslerini kazandıklarını gördüm ve bu beni çok heyecanlandırdı.

Yıllarca özsavunma eğitimi veren, bu alanda çalışan birisiniz. Size göre özsavunma nedir? Kadınlar için ne anlam taşıyor?

Kendimizi fiziksel, duygusal, mental ve cinsel şiddete karşı korumak için yaptığımız her şey yani güvenliğimizi ve başkalarının güvenliğini en üst düzeye çıkarmak için yaptığımız her şey için özsavunma diyebiliriz. Pek çok insan özsavunma denildiği zaman saldırıya karşı fiziksel savunma, tekme, yumruk anlıyor. Evet kesinlikle bu özsavunmanın çok önemli bir parçası. Fakat tamamı değil. Beraber çalıştığım insanlarla güçlendirilmiş özsavunmayı konuşuyoruz. Bu farkındalık, risk tespiti, sesimizi kullanmak gibi fiziksel olmayan şeyleri de içeriyor. Çevremizle ilişkimizi algılamak, içinde bulunduğumuz ortamda şiddetle karşı karşıya kalıp kalmayacağımızı tespit etmek, çevremizdeki insanları fark etmek gibi.

Elbette korkunç, son derece dramatik öyküleri olan kadınlarla karşılaşıyoruz. Ama çoğu zaman, kendi karşılaştığım ve konuştuğum kadınlardan ve araştırmalarımdan edindiğim bilgiler ışığında, diyebilirim ki özsavunma; ilk etapta konuşabilmeyi, sesini çıkarmayı öğrenebilmeyi hedefliyor. ‘Hayır bunu yapmak istemiyorum, oraya gitmek istemiyorum, bu işe girmek istemiyorum’ demek bile aslında pek çoğumuzun zamanla öğrendiği şeyler. Ya da tam tersi, ‘Sen istesen de istemesen de ben bunu yapacağım, öyle istiyorum’ demek. Özsavunma çok geniş bir çerçevede ele alınması gereken bir olgu. Bizden istenen şeylere ‘hayır’ diyebilmeyi öğrenmek çok basit durumlar için geçerli olduğu gibi, çok korkunç, çok dramatik konumlarda da geçerlidir. Kişinin kendini güçlendirmesi ve kendini koruması, şiddetten sorumlu olanların kendileri değil saldırganların olduğunu anlamasını sağlıyor.

Kadınlarla özsavunma çalıştığınız süreçte sizi etkileyen ya da ilham veren durumlar oldu mu?

32 yıldır kadınlarla özsavunma çalışıyorum. Çok fazla kadın öyküsü dinledim. Beni her zaman en çok etkileyen, kadınların birbirlerini dinlemeye olan istekleri oldu. Kadınların, birinin onları dinlediğini, anlamak istediğini bildikleri zaman anlattıklarına inanamazsınız. Sanırım sustuğumuz, anlatmadığımız onca zaman, susmamızın nedeni birinin bizi gerçekten dinlediğini düşünmememizdi. Pek çok hikaye dinledim. Bu hikayelerde şiddetin aklınıza gelebilecek her türü vardı elbette ama daha da önemlisi, kendi sesini bulan kadınların hikayeleri vardı.

Kimisinin bir yerden bir yere gitmekten korkmak gibi basit korkuları vardı ve bu korkularını yendi. Kimisinin başından korkunç şeyler geçmişti ve bir daha böyle bir şey yaşamamak için özsavunmayı öğrenmek istiyordu. Temelde hikayesi ne olursa olsun, benim gördüğüm şuydu; kadınlar yalnızca hazırlıklı olmak istiyorlardı. Bunun temelinde belki daha önce yaşadıkları bir şey vardı ve onu bir daha yaşamak istemiyorlardı. Ama çoğunlukla yalnızca kadın olmak bile tarihsel bir hafıza taşımak anlamına geliyor ve o hafıza da tarihsel bir şiddeti aktarıyor. 32 yıl içinde dinlediğim tüm hikayeler çok değerliydi.

Tüm dünyada her gün kadınlar katlediliyor, şiddete maruz kalıyor. Örneğin; Türkiye’de sadece 2020 yılında 300’den fazla kadın katledildi. Son dönemlerde ise kadınlar, özsavunma kullanarak kendilerine şiddet uygulayan erkekleri öldürmek zorunda kaldılar. Türkiye’deki bu özsavunma hareketlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Evet, her ülkede kadınlar korkunç şeyler yaşıyor. Genelde bilinenler, duyulanlar da bu korkunç hikayeler oluyor. Oysa ki kadına şiddet günlük hayatımızın içinde var olan, belli belirsiz bir şey de olabilir. Çoğu zaman pek çok insan, yaşamakta olduğu şeyin şiddet olduğunun farkında bile olmayabilir. Sizinle haberleştikten sonra Türkiye’deki haberlere göz gezdirdim ve Melek İpek olayından haberdar oldum. Hikayeyi okuduğumda ağlamak istedim. Bunca korkunç şeyi yaşamış bir kadının, hem de yaralı bir şekilde tutuklanması akılla izah edilebilecek bir şey değil. Hiçbir şekilde aklım almıyor. Melek İpek gibi kadının karşı koyduğu pek çok olayda da görüyoruz ki; bu kadınlar uzun süreli aile içi şiddete maruz kalmışlar. Ve bu şiddet giderek artmış, kendi hayatını, çocuklarının hayatını tehdit eder bir hal almış. Erkekler kendilerini ayrıcalıklı ve hak sahibi konumda görüyor, bu durum kadınların erkekler tarafından şiddet görmesine neden oluyor.

Özellikle ev içi şiddet durumlarında erkek, kadını ve çocukları sahip olduğu ve canının istediğini yapabileceği birer mülk olarak görüyor. Kanunların ve kolluk kuvvetlerinin konuyu ele alışı ise tek bir olaya dayanıyor. Melek İpek’te olduğu gibi. Adam öldürüldü mü? Öldürüldü. Ama bunun arkasında bir şiddet öyküsü var. Muhtemelen senelerce sürmüş bir şiddet öyküsü. Kanun bu gibi olayları son olay üzerinden, tek bir olay üzerinden ele aldığı zaman ev içi şiddetin önüne geçmek mümkün olmaz. Okuduğum haberde Melek İpek’in kocasının kendisini ve çocuklarını ölümle tehdit ettiğini gördüm. Bu alelade söylenmiş bir söz bile olsa bir tehdittir ve özsavunmaya geçmek için yeterlidir. Melek İpek kendisinin ve çocuklarının hayatını savundu.

Kuzey Doğu Suriye’de, Kürt kadın birlikleri var ve özsavunmaya yönelik eğitimler düzenliyor. Tüm dünyada artan kadına yönelik şiddet ve bunu besleyen anlayış karşısında kadınların oluşturduğu özsavunma birliklerinin önemi nedir?

Rojava’daki Kürt kadın birliklerini okudum. Bu beni çok etkiledi. Ataerkil normlarla mücadelede böyle bir şeyin de mümkün olduğunu görmek beni çok etkiledi. Hindistan’daki ‘Pembe Kuvvetler’ diye bilinen Gulabi kadınları da öyle. Bu tip örgütlenmeleri, kadın kolektiflerinin oluşumunu duymak beni çok heyecanlandırıyor. Bu kadınlar yaşadıkları ortamı daha güvenli bir hale getirmeye çalışıyorlar.

Her şekilde destekliyorum. Zira, kadına yönelik şiddetin örgütlü mücadelede eksik kalınmasından da kaynaklandığına inanıyorum. Yalnızca Türkiye’de, ABD’de ya da falanca ülkede değil, küresel olarak mücadele edilmesi gereken bir durum var. Biliyoruz ki kadınların şiddet olaylarıyla karşılaşması daha muhtemel bir noktada duruyor ve bu şiddet olaylarında da nadiren saldırgan taraf oluyor. Yaşadıkları şiddet, ancak karşı koyduklarında fark ediliyor. Çünkü insanlar kadınların karşı koymasını beklemiyor. Beklenen kadının karşı koymaması, sessiz kalması ve erkek ne istiyorsa onu yapması. Milyonlarca kadına öğretilen bu çünkü.

Bir makalenizde güçlendirici özsavunmadan bahsetmişsiniz. Güçlendirici özsavunma eğitimi, taciz, tecavüz vb. her türlü şiddeti nasıl ele alıyor?

Güçlendirici özsavunma; taciz, tecavüz ve şiddeti bir sürekliliğin parçası olarak görür. Hepsi farklı şekillerde gelişen aynı şeyin parçalarıdır. Birbirinden farklı görünseler de kanuna göre cezalandırılmaları farklı da olsa hepsi kültürel bir yapının, kadına değer vermeyen, kadını değersizleştiren bir yapının parçalarıdır. Güçlendirici özsavunma; kadınların, kız çocuklarının pek çok ülkede ötekileştirilen ve marjinalleştirilen LGBTİ bireylerinin, kendini kadın ya da erkek olarak tanımlamamayı tercih eden, ya da tanımlayamayan ve şiddete maruz kalan kişiler için koruma sağlamayı hedefler.

Güçlendirici özsavunmaya göre, bizlerin elinde bir dizi araç var. Bu araçlar yalnızca birinin burnuna yumruğu indirmek ya da kasıklarına tekme atmaktan ibaret değil. Elbette ki bu araçlara da ihtiyacımız var. Ama tek ihtiyacımız olan şey bu değil. Bizim veriye, şiddetin gerçekliği ve kökeniyle ilgili bilgiye de ihtiyacımız var. Tüm bu bilginin yanı sıra bizim olumlamaya, savunulmaya ve güvende olmayı hak ettiğimize inanmaya ihtiyacımız var. Değer verilmeyi hak ettiğimizi bilmemiz gerekiyor. Güçlendirici özsavunma, bizi yalnızca fiziksel saldırıdan korumaz. Kendimizi görmemizi, kendimize değer vermemizi sağlar. Biz kendimizi koruyabiliriz. Bunun için yeterince güçlüyüz.

Özsavunma eğitimi alan kadınların hayatlarında nasıl değişimler oluyor?

Yalnızca eğitim sonrasında değil, yıllar sonrasında da gözlemledik ki bu kadınların kendilerine güvenleri artmış, karşı karşıya kalabilecekleri risklere yönelik farkındalıkları artmıştı. Bu bir kadının sokakta yürüyüşünü bile değiştirir. Eğer birisi size istemediğiniz bir şekilde bakıyorsa bununla ilgili bir şeyler yapabileceğinizi bilmek, çaresiz hissetmemek bile tek başına bir şeyleri değiştirmeye yeter. Özsavunma eğitimlerinden sonra pek çok kadın, eşlerinin aslında istismar olarak tanımlanabilecek davranışlarını tanımaya başladı. Belki önceden ‘benim kocam biraz huysuzdur’ derken, farkına vardılar ki aslında istismar ediliyorlar ve yaşadıkları huysuzlukla tanımlanabilecek bir şey değil. Artık işaretleri görebilmeye başlıyorsunuz.

Pek çok kadın artık seslerini duyurabildiklerini hissettiklerini söyledi. Kadınlar özsavunma eğitimlerinden sonra istismar karşısında sessiz kalmamayı ve seslerini yükseltmeyi öğrendiler. Başlarına gelenin kendi hataları değil saldırganın suçu olduğunu öğrendiler. Saldırıya uğrayan kadın çoğu zaman suçlanır, ‘o saatte orada ne işin vardı, neden o elbiseyi giydin’ denir. Özsavunma eğitimi size istediğiniz elbiseyle istediğiniz yerde gezebileceğinizi ve saldırıya uğrarsanız bunun suçlusunun saldırgan olduğunu öğretiyor. Pek çok kadın ilk olarak kendisini suçluyor. Özsavunma eğitiminden sonra pek çok kadın, sınırlar koymayı ve karşısındaki bu sınırlara uydurmayı başarabildiğini anlatıyor.

Bu konuda araştırma yaptığınızı söylediniz. Gözlemleriniz nelerdir?

Şu anda yaptığım çalışmada, topladığımız hikayelerde de görüyorum ki kadınlar vücutlarının ve duruşlarının da değiştiğini söylüyorlar. Korktukları zaman nefeslerini tutmadıklarını söylüyorlar. Bilinçli bir şekilde nefes almalarını engellememeyi öğreniyorlar. Kolay kolay sinmediklerini, daha dik durduklarını söylüyorlar ve insanlarla karşılıklı saygıya dayalı daha gerçek ilişkiler kurabildiklerini anlatıyorlar. Beraber çalıştığım kadınlardan bunları duymanın benim için ne kadar önemli ve heyecan verici olduğunu tarif edemem. Şunun da altını çizmek isterim ki; bir kadın bunları hissedemiyorsa, bu onun hatası değildir. Bu şekilde hissedemeyeceği öğretilmiştir.

Kadınların yaşadıkları bu sıkıntılar karşısında nasıl bir birliktelik kurmaya ihtiyaçları var?

Bütün bunları tek başımıza başarmak zorunda değiliz. Çünkü pek çoğumuza sessiz olması, karşı çıkmaması öğretildi. Bu nedenle bir arada olmalı, sahip olduğumuz bu araçları birbirimize anlatmalı, öğretmeli ve tüm kadınların ve kız çocuklarının bu mesajı almasını sağlamalıyız. Biliyorum ki benle aynı şeyi amaçlayan pek çok kadın var. Kimisi belki henüz bunu yapma fırsatını bulamadı. Özsavunma öğretmekle ilgili en heyecan verici bulduğum şeylerden biri bu; inanın çok zor değil.

Tek yapmamız gereken dinlemek, şahit olmak, beraber olmak, kadınların hikayelerine kulak vermek, birbirimize kendimizi savunacak araçları tanıtmak. Çünkü hepsi zaten içimizde. Cesaret içimizde. Direnç içimizde. Tek ihtiyacımız olan şey biraz destek. Mesela sizin gibi insanlara ihtiyacımız var. Bu kadınların hikayelerini yazan sizlere ihtiyacımız var. Sizin bu hikayelerle, başaramayacağını düşünen kadınların fikrini değiştirmenize ihtiyacımız var.

Peki özsavunmanın önemi konusunda nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Bireylere mesajımız şudur; siz değerlisiniz. Siz güvenli bir şekilde yaşamayı, özgür olmayı hak ediyorsunuz. Bazen insanlar bunlardan sadece birini seçebileceğine inandırılıyor. Hayır, özgür, istediğimiz gibi ve güvenli bir şekilde yaşama hakkımız var. Tüm kadınlara mesajım ise; tek başımıza başaramayız. Bu tarihsel bir mücadele ve hiçbir kadın tek başına üstesinden gelemez, gelmek zorunda da değil. Birlikte olmalıyız, dinlemeliyiz. Bize hikayelerini anlatan kadınlara kulak vermeliyiz. Birbirimize destek olmalı ve bildiklerimizi birbirimizle paylaşmalıyız. Hikayelerimizi birbirimizle paylaşmalıyız. Biliyorum ki her birimiz o toplumsal değişimi yaratabilecek güçteyiz. Hem de şimdi.

Bu hikayeleri dinleyen ve yazan kadınlar olarak, kadına şiddeti körükleyen medyanın dilini değiştirecek güce sahipsiniz.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
17 yaşındaki genç kadın 'otelin 8'inci katından düştü' iddiası
Sonraki Haber
Rapor: Ekonomik eşitsizlik pandemi döneminde daha da arttı