Ana SayfaGüncelVan’da tutuklanan gazeteciler: Helikopter işkencesini yazdığımız için tutukluyuz

Van’da tutuklanan gazeteciler: Helikopter işkencesini yazdığımız için tutukluyuz

HABER MERKEZİ – Van’da mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan dört gazeteci 2 Nisan’da ilk kez duruşmaya çıkarılacak. Tutuklu gazetecilerden Cemil Uğur, ‘utanç iddianamesi’ olarak nitelendirdiği soruşturmanın Çatak’ta helikoptere alınıp işkence edilen iki yurttaşın haberini yaptıkları için hapiste olduklarını söyledi.

Van’da 9 Ekim 2020’de tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ile gazeteci Nazan Sala 2 Nisan’da ilk kez hakim karşısına çıkacak.

Gazeteciler, Çatak’ta askerlerce gözaltına alınan Osman Şiban’ın ağır işkence görmesi, yaşamını yitiren Servet Turgut’un ise helikopterden atılıp askerler tarafından linç edilmesini Türkiye’nin gündemine taşıdıktan sonra hedef yapılmıştı.

Van 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada gazeteciler ‘örgüt üyesi olmak’ iddiasıyla cezalandırılmak isteniyor.

Ayrıca gazetecilerden Nazan Sala’ya ‘örgüt propagandası yapmak’ suçlaması yöneltiliyor.

Gazetecilerden Cemil Uğur ile Adnan Bilen, duruşma öncesi gönderdikleri mesajlarda tüm meslektaşlarına ve gazeteci örgütlerine dayanışma çağrısı yaptı.

‘Özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle’

Kendileri şahsında gazetecilik faaliyetlerinin yargılandığına dikkat çeken Adnan Bilen, davanın sahiplenmesinin aynı zamanda gazeteciliğin ve düşünce özgürlüğünün savunulması anlamına geleceğini vurguladı.

Gazetecilerin cezaevlerinde değil sahada haber takibinde olması gerektiğini kaydeden Bilen, mesleki faaliyetlerinden kaynaklı hiçbir gazetecinin yargılanmamasını istedi.

Haklarındaki iddianamede suç delili bulunmadığını ve tutukluluğu gerektirecek bir durum olmadığını vurgulayan Bilen, tüm olumsuzluklara rağmen umutlu olduklarını ifade ederek, “Özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle” dedi.

Uğur: Utanç iddianamesi

Cemil Uğur ise gönderdiği mektubunda, yaklaşık 6 aydır hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunduklarını belirterek, haklarında hazırlanan iddianameyi ülke tarihi açısından ‘utanç iddianamesi’ olarak nitelendirdi.

Uğur’un duruşma öncesi gönderdiği mektup şöyle:

İddianamedeki kitaplar, dergiler ve Yeni Yaşam Gazetesi yasaklı olmamasına rağmen yasaklı gibi lanse edilmiş. Yasal bir şekilde basılan ve dağıtılan bu yayınların suç delili sayılması tam bir trajikomedidir. Mezopotamya Ajansı’nı (MA) illegalleştirmek ise acı bir ironidir. MA, bu ülkede sesi duyulmayanın sesidir. Ben de MA’nın Van Şubesi’nin temsilcisiyim. Şube olarak Van Ticaret ve Sanayi Odası’na kayıtlıyız. MA’yı ötekileştirmek isteyenler aslında tüm medyanın kendi kontrolü altında olmasını istemektedir. Özgür Basın geleneğinde geldiğimiz için biz de talimat ve biat yoktur, olmayacaktır da.

İddianamede belirtilen bir diğer konu ise Adli Tıp Kurumu’nun 5 defa ‘cezaevinde kalamaz’ dediği hükümlü Engin Aktaş’ın ailesiyle röportaj için yaptığım telefon görüşmesi. Bu ‘benim istediğim haberleri yapacaksın’ anlayışının bir açıklamasıdır. Bizler insan haklarını ve özgürlüklerini savunmaya devam edeceğiz. ATK’ye rağmen bu hükümlü bırakılmıyorsa burada bir hukuksuzluk var. Biz de bu hukuksuzluğu halka aktardık. Bunun suç sayılması halkın haber alma hakkına yönelik bir ihlaldir.

Bu tutuklamanın asıl arkasında yatan şey kolluk tarafından gözaltına alındıktan sonra yoğun bakımda olduklarını öğrendiğimiz Osman Şiban ve Servet Turgut’a ne olduğunu araştırıp, halka duyurmamdır. Şiban ve Turgut, görgü tanıklarına göre sağlıklı bir şekilde gözaltına alınmış ve gözaltına alındıktan sonra yoğun bakımda olduğu öğreniliyor. Turgut yoğum bakımda yaşamını yitirdi. Tanıkların beyanları, hastane raporları ve iki yurttaşın hastanedeyken ulaştığımız fotoğraflar ile işkence ortaya çıktı. Ama resmi makamlar olayı örtbas etmek için çelişkili açıklamalar yaptı. İnsanlık suçu olan işkenceyi araştırmak yerine ‘nasıl örteriz’ hesabı yapıldı.

Gerçeğin peşinde olmak biz gazetecileri genellikle egemenlerle karşı karşıya getiriyor. Egemenler sürekli bazı bilgileri kamuoyundan saklamaya, biz gazeteciler ise saklanan bu bilgileri ortaya çıkarmaya çalışırız. İşte saklanmaya çalışılanları halka duyurduğumuz için tutuklandık. Bizlerin görevi demokrasiyi korumak, halk adına devlet kurumlarının denetimini yapmak, insan hak ve özgürlüklerini korumaktır. Ve ne pahasına olursa olsun bunları korumak biz gazetecilerin en temel görevidir. Şu an ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ kapsamında basın özgürlüğü ve ifade-düşünce özgürlüğü tartışılıyor. Biz gazeteciler sırf mesleğimizden dolayı tutuklu bulunduğumuz sürece ifade ve düşünce özgürlüğünden bahsetmek acı bir ironidir. Özgürlükler sözle değil pratikle genişletildiğinde güzeldir. Ne pahasına olursa olsun gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Çünkü gazetecilik suç değildir.


Mezopotamya Ajansı




Önceki Haber
Kirlilik alarm veriyor: 'Yakında Dersim diye bir yer kalmayacak'
Sonraki Haber
Kadınların emek ve direnişlerinin sesi 'Kadın İşçi' gazetesi