Ana SayfaGüncelŞaka yapmıyorum bu ülkeyi yönetmeye talibim!

Şaka yapmıyorum bu ülkeyi yönetmeye talibim!


İbrahim Aslan


Malum yedi düvele karşı savaşmış, dört tarafı denizlerle çevrili olmasa da düşman ile çevrili bir ülkeyiz!

Atalarımız at sırtında haçlıya, taçlıya karşı savaş yürütmüş. Vurmuş, kırmış ve taa Viyana kapılarına kadar gitmişler…

Çok kazanmışız, çok kaybetmişiz ama sonuçta çok stratejik bir coğrafyayı kendimize vatan eylemişiz!

Jeopolitik konumumuz çok önemli. Asya ile Avrupa arasında köprüyüz, Ortadoğu’ya müdahale eden ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerin geçiş üstüyüz…

Şimdi ‘böyle stratejik ve jeopolitik önemi yüksek bir ülkeyi yönetmek zor iş’ diyeceksiniz başlığa bakarak.

‘Her tarafı düşmanla çevrili, dostu az olan bu ülkenin yönetimine talip olmak akıl işi değil’ diye de ekleyeceksiniz.

Hiç öyle düşünmüyorum.

Bu ülkede yönetici veya iktidar olmak kadar kolay bir şey yok bence. En azından bu ülkenin tanık olduğumuz yakın dönemine baktığımda vallahi de billahi de ben bu ülkede iktidar olsam çok güzel yönetirim.

Nasıl mı?

Mesela güncel olandan başlayalım. Korona memleketi kasıp kavuruyor. Ben Sağlık Bakanıyım…

Resmi rakamlarla açıklanan günlük ölü sayısı koronadan dolayı ortalama 250, vaka sayısı 55 ile 60 bin arasında.

Bir gazeteci, ben bu rakamları açıklarken soruyor:

‘Sayın Bakanım içerisinde bulunduğumuz bu tablonun sorumlusu kimdir?’

Cevabım hazır: 84 milyon. Bunun sorumlusu hepimiz…

Var mı itiraz, sorgulayabilir misiniz benim Sağlık Bakanlığımı?

Hayır.

Mesela İçişleri veya Savunma bakanıyım. Gare’ye rehine kurtarma operasyonu yapmışız. Kurtarmamız gereken 13 rehine yaşamını yitirmiş.

Meclis’te bunun için toplantı yapıyor, milletvekillerine sarayın bakanları olarak bilgi veriyoruz yaptığımız operasyona ilişkin.

Muhalefet soruyor:

‘Böyle başarısız bir operasyonu nasıl yaptınız? Bunun sorumluları istifa etmelidir?’

Dönüyorum HDP sıralarına: ‘Vay sizi PKK’lılar sizi. Vay PKK’nın siyasi uzantıları vay. Bunun sorumlusu sizsiniz. Belediyelerinize de kayyım atadık, oh be ohhh…’

Nasıl bunu da yönettim mi?

Mesela Ekonomi veya Hazine’den sorumlu bakanım. Değme keyfime…

Yediğim önümde yemediğim arkamda, biriktirdiklerim(!) bilmem hangi ülkenin bankalarında güvenli bir şekilde dolar ve euro olarak yükselmekte.

Dolar almış başını gidiyor, enflasyon almış başını gidiyor, işsizlik arttıkça artıyor, esnaf batıyor, millet aç…

Çıkıyorum yandaş bir kanala… Sorularını önceden hazırladığım sözde gazeteci dolandırarak, ‘Sayın Bakanım hani ekonomimiz kötü mü? Eleştiriler var, dolar yükseliyor…’

Çakıyorum cevabı: ‘Canım sen dolarla mı alıyorsun maaşını? Ne yapacaksın doların yükselmesini?’

Başka bir şey sorabilir mi? Soramaz zaten soruları ben hazırlatıp veriyorum kendisine.

Bir de zaten maaşını dolarla alıyor bu bizim yandaş gazeteciler, doların yükselmesinin ona ne zararı var. Asgari ücretle açlık sınırının altında yaşayan işçi düşünsün!

Ekonomi veya Hazine bakanlığını da yaparım, ne var bunda…

Yapamazsam da ‘affımı’ isterim, sonra beni bulana aşk olsun. Hadi bakalım…

Ne dedik, memleketimizin jeopolitik konumu önemli. Dört tarafı düşmanla çevrili! Dış politika bunun için kritik bir görev.

Peki sizce ben Dışişleri Bakanı olsam yapamaz mıyım? Vallahi de yaparım…

Rusya ile aramız mı bozuldu, sarılırım ABD’ye, sarılırım Avrupa’ya…

Bunlarla aramız mı bozuldu, sarılırım Rusya’ya sarılırım İran’a.

Suriye’de savaştan kaçan milyonlarca insan için para isterim, vermedi mi Avrupa, valla koyarım hepsini otobüslere yığarım İpsala Sınır Kapısına.

Rusya’dan milyarlarca dolara S-400 alırım, sonra ABD diş mi gösterdi. Derim ‘Yav verin savaş uçaklarını, Biden’a söyleyin bizimle görüşsün, kaldırırız S-400’leri bir kenara…’

Zor mu, hiç zor değil. Yani Dışişlerini de yönetebilirim ben. Hareket alanım oldukça geniş!

Adalet Bakanıyım mesela…

Yargı, iktidar ne diyorsa yapıyor. Talimatla çalışıyor. Hiç sorun değil, rahat olun.

‘Yargı bağımsız olmalı’ derim. İsveç’in Adalet Bakanıymışım gibi Türkiye’nin yargısını eleştiririm.

Yani kimse bana ‘Ya sen Türkiye’nin Adalet Bakanısın’ diyemez. Değilmişim gibi konuşmaya devam ederim…

Mesela pandemi sürecinde Milli Eğitim Bakanıyım. Uzaktan eğitime başladık ve eğitim tam anlamıyla dibe vurdu. Eğitimde deyim yerindeyse kaos var. Geçerim kameraların karşısına, ‘Bu başarısızlığı görmemiz gayet iyi oldu’ derim.

Bu başarısızlıktan, başarı öyküsü üretirim. ‘İstifa edecek misiniz?’ diye soru mu geldi.

Kim istifa etmiş ki, ben de edeyim. Bıyık altından güler geçerim bu soruya…

Hatta bu ülkenin başı da olabilirim. Başkan, Başbakan, Cumhurbaşkanı ne derseniz yaparım.

Soma’da 301 maden işçisi önlem alınmadığı için göçük altında ölüme mi gitti.

‘Bu işin fıtratında var, Allah’ın takdiri’ der geçerim.

Buna itiraz edenler mi var, korumalarım, danışmanlarım yatırır yere basar kafasına tekmeyi.

Seçimler geldi, oylarım mı düşüyor. Derim, ‘Verin 400’ü bu iş huzur içerisinde çözülsün…’

Vermiyorlar mı? Valla ‘Haçlılar saldırıya geçti’ derim.

Her gün televizyonlara çıkarım, pandemiden dolayı ‘maske takın, sosyal mesafeye dikkat edin, bak keseriz cezayı…’ diye 84 milyon vatandaşımı uyarırım.

Sonra kongre yaparım peş peşe, övünürüm bu kongrelerle çünkü hepsi ‘Lebalep dolu…’

Korona mı var?

‘Sorumlusu vatandaşımız, 84 milyon sorumlu bundan, maske takın, mesafeyi koruyun, yoksa keseriz cezayı…’

Yani anlatacak çok şey var ama şaka yapmıyorum. Bu memlekette tablo buysa yönetmek gayet kolay!..

Ben böyle bir ülkede iktidara talibim, siz de düşünmez misiniz?




Önceki Haber
Akşener’den iktidara: Abuk sabuk konularınızı konuşmayacağız
Sonraki Haber
Negatif mitoloji ve reel politik - Mehmet Nuri Özdemir