Ana SayfaManşetNegatif mitoloji ve reel politik – Mehmet Nuri Özdemir

Negatif mitoloji ve reel politik – Mehmet Nuri Özdemir


Mehmet Nuri Özdemir*


Belli bir “amaç” sahibi olmak kişilere ve yapılara önemli bir motivasyon sağlar. Egemenler için bu amaçların başında toplumu sindirme, susturma ve biat gelir; bu şekilde sistem karşıtı asi gruplar inşa edilen negatif mitoloji repertuarıyla kendi tarihlerini reddedecek duruma getirilerek kendilerine dair saygıyı yitirmesi ve aralarındaki kolektif bağın zayıflatılması hedeflenir.

Bu yönüyle güncel iktidar organizasyonlarının en maliyetsiz ve ilk elden yürürlüğe koydukları şey kötü giden düzeni değiştirme potansiyeli olan kadınları, Kürtleri, sosyalistleri, işçileri, Alevileri; özetle sistemi değiştirebilme potansiyeli taşıyan aktörleri negatif mitolojik söylemlerle durdurmak ve bu aktörlerle kitlelerin arasını açmaktır.

Böylece halkın bu aktörlere dair olası pozitif motivasyonu darbelenmiş olur. Peki negatif mitolojiden neyi kastediyoruz? Negatif mitoloji ezilenlerin, madunların, görünmeyenlerin, kısacası “tarihin ötekisi” dediğimiz tüm kesimlerin iradelerini bükme tekniklerinin başında gelen, egemeni her koşulda haklı gösteren ve ezileni hor gören söylemsel tortulardan oluşmaktadır.

Belli bir elit azınlığın işlerini kolaylaştıran, etrafa olumsuz enerji yayan ve tarihsel arka plana sahip olan bu yargı kümeleri egemenler tarafından bilinci bükmek için bilinçaltına monte edilmeye çalışılır. Yaydığı negatif enerjiden ve toplumda bıraktığı tarihsel etkilerden dolayı bu söylemlere “negatif mitoloji” diyoruz.

Mesela Kürtlere yönelik “ihanet ve birakujı” söylemi negatif mitolojiye verilecek en iyi örneklerden biridir. Halbuki Habil ve Kabil’den beri tüm toplumlarda ihanet ve birakujı var ama öyle bir anlatılır ki sanırsınız bırakuji ve ihanet sadece Kürtler’de var. Bu tezi çürüten onlarca örnek söz konusudur: Osmanlılarda “Fetret devri” denilen ve 11 kardeşin iktidar için birbirlerini katlettikleri dönem belki de en çarpıcı olanıdır. Daha da çarpıcı olanı Osmanlı beyliğinin kuruluş aşamasında diğer Türk boylarını kılıçtan geçirerek işledikleri cinayetlerin “kardeş katli” ya da “iç savaş” olarak görülmemesidir; bunun aksine bu cinayetler siyasi birliği ve otoriteyi sağladığı için hala övülmektedir.

“Hiçbir şey değişmeyecek, her şey kötüye gidecek’ gibi genel yargı kümeleri toplumda iyi olma halini imha eden ve düzeltme ihtimalini ortadan kaldıran negatif söylemlerin anasıdır. Bu söylemler her zaman egemene hizmet eder. Çünkü tüm egemenler negatif mitoloji ile eş zamanlı olarak hem ezilenleri kötülemek hem de iktidara yönelik hiç değişmeyecekmiş gibi algı ve övgü üretimine ihtiyaç duyarlar. Bu tip algı ve övgüler dönüşüme kapalı olan mutlak iktidarların tarihsel arzusudur; ayakta kalmak için kendilerini değerli kılmak, başkasının meşru ve haklı hikayesini maniple etmek zorundalar.

Modern devlet ve onun kurumsal yapıları bu tip faaliyetleri zihinsel işgal ile başlatır. Zira egemenin her zaman çıplak şiddet ile işleri yürütmeye ne insan gücü ne de maddi olanaklar el vermez. Bu nedenle iktidarlar zihinlerde kendisine verimli topraklar arar ve burada elde ettiğini nüfusa aktarmak için zengin söylemsel repertuarlara başvururlar.

Negatif mitolojinin alıcısı sadece egemenler ve modern devletin özneleri değildir. Bu tür söylemler bir şey yapmamak ve sorumluluk almamak için tedirginlikten pay çıkararak mevcuttan memnun olmanın başka bir yolunu arayan herkesin bahanesi haline gelebiliyor. Direnişin içinden -miş gibi olan yorgun demokratlar, melankolikler ve zihni muğlak olanlar bu tuzağa düşerler.

Şüphesiz zihinsel olarak tutsak olan bir bedenin özgürlüğü olanaklı değildir. Bu nedenle ezilenler çıplak şiddet dışında kalan iktidar pratiklerini ve zihnin nasıl abluka altına alındığına dair yolları bilmek zorundalar. Böylece iktidarın zihinleri ele geçirme yolları keşfedilirse o yolları tıkamak da mümkün hale gelebilir.

Negatif Mitoloji ve Siyasetin Dogmatikleşmesi

Negatif mitoloji pratiklerini son zamanlarda siyasette fazlasıyla görüyoruz. Değişimin mümkün olmadığı ve değişimin itkisi konumunda olan aktörlerin şeytanlaştırılmasına yönelik hedeflerle bu mitoloji yaşamın her alanında işletiliyor. En önemli sonuçlarından biri güncel politikada iktidarın ve muhalefetin eş zamanlı olarak mutlaklaşması ve siyasetin dogmatik hale gelmesidir.

Değişime inanmamak kendi siyasetinin gücüne de inanmamaktır. Kaldı ki siyaset ve siyasal kurumların varlığı insan ürünü olup insanların sorunlarını çözmesi için büyük olanaklar sunan müzakere, diplomasi, strateji, plan ve programların toplamıdır.

Asırlardan beri halkların monarşilere karşı yaptıkları direnişler sayesinde siyaset yapma hakkının kazanıldığını ve bu başarı hikayesinin sonucu olarak siyasi kurumların ve partilerin kurulduğunu yeniden hatırlamamız gerekiyor.

Değişime dair ‘ya daha beteri olursa’ türünden kaygılar her zaman olacaktır. Bir şeyi denemeden böyle bir söyleme sığınmak geleceği şimdiden iptal etmektir. Hem mevcudu beğenmeyip hem de henüz yaşamadığımız geleceği şimdiden yargılamak kötü bir tercih olsa gerek. Geleceğin kötü olma olasılığının yanında daha iyi olması bizim elimizde değil midir? Bazen aktör seçmekte zorlanabiliriz. Tercihlerimiz kısıtlı olabilir. Bazen değişim doğrudan istediğimiz aktörün eliyle olmayabilir, ama ezilenlerin ve örgütlü kitlelerin değişime yön verme gibi bir alternatifleri var.

Ağır bedelleri olsa da direnme hakkı gibi bir alternatife sahip olmak toplumu savunma bağlamında büyük bir avantajdır; doğrusu önemli bir politik sermayedir. Yapılacak şey değişime yön vermekte zorlandığımız her anda “direnebilme” avantajını kullanarak büyük bir özgüvenle demokratik değişimin desteklenmesi ve örgütlenmesidir. Halkın yararına olanın yanında olmak, halka zarar verenin, zulüm edenin karşısında olmak… Aktör kim olursa olsun bütün mesele budur.

Gelecek İçin Şimdiye Müdahale Etmek

Bir amacı sadece söylemle sınırlı tutmak bir temenninin uzantısı olmaktan başka bir şey değildir. Bu anlamda kritik bir dönemden geçerken geleceği doğru temelde kurmak için şimdiye müdahale etmek gerekiyor. Ezilenlere, sömürülenlere ve tüm topluma daha iyi bir rejim kurmak için eleştirmeye ama aynı zamanda düzeltmeye el atmak ve doğru olanı ayağa kaldırmak zorundayız.

Zaman değişiyor ve zamanla birlikte sorunların hacmi ve aktörlerin perspektifleri de değişiyor. Her ideolojik ve politik bloğun kendisine has bir realitesi, tabanı ve tarihsel dinamikleri var. Ancak içinde bulunduğumuz mevcut durum tek başına hiçbir aktörün sadece bunlara sırtını dayayarak güncel siyasette toplum lehine sonuç alması olanaklı görünmüyor. O zaman değişimi isteyip istemediğimiz ve hangi başlıklarda değişimi arzuladığımız konusunda taleplerimizde radikal bir netleşmeye ihtiyaç var.

Her halükarda iktidarın el değiştirmesinden yana olmak en büyük muhalefet zemini gibi görünüyor. Ancak yine de hem mevcut iktidardan hem de olası yeni iktidardan ne istediğimizi ve onlardan farklı olarak topluma neyi vadettiğimizi netleştirmek gerekiyor.

Mevcut iktidarın şu ana kadar neler yaptığı hatırlandığında bundan sonra ki güzergahı da tahmin edilebilir; bunun yanı sıra olası yeni iktidarın neler yapabileceğini de öngörmek gerekiyor. Bu da toplumun siyasal olarak ne kadar örgütlü olduğuna ve taleplerin netliğine bağlıdır.

Eğer değiştirmek istiyorsak değişime inanmak ve politik esneklikle manevra alıp ilkelerimizden taviz vermeden değişime şans tanıyabilmeliyiz. Kadınlar hiçbir zaman bu kadar konuşulmamıştı ve onlar giderek siyasal alanı doğrudan belirleyen bir özne konumu elde etmeyi başardılar. Kürtler barış olmaması durumunda ülkenin kaotik süreçler yaşayacağı, dışa bağımlı hale geleceği ve siyasal çözümsüzlüğün toplumsal depresyonları tetikleyeceğini defalarca söyledi, söylemeye devam ediyorlar ve ülkenin gidişatında hem çok belirleyici hem de günden güne haklılığını daha da ispatlayan bir özne haline geldiler.

Sosyalistler ve ekolojistler kapitalist üretim biçimlerinin yarattığı sınıfsal eşitsizlikler başta olmak üzere doğanın talanı, işsizlik ve ekonomik çöküntü gibi meselelerde yıllardır uyarıyorlar ve tarihte hiç olmadıkları kadar haklılar. Bunlardan daha büyük bir meşruiyet olabilir mi? O halde demokratik muhalefet kendisine daha çok güvenmelidir.

Tüm bunları doğru bir stratejiyle hayata geçirmek mümkün. Onun için yaşamın her alanında kutuplaşmaya fırsat vermeden hakikatin yanında durarak politikaya daha çok dahil olmak gerekiyor. Bir İspanyol sözü de oyuna bizzat katılmayanlar kartları karıp durmakla meşgul olurlar. İktidarın neler yapması gerektiğini, bunları yapmadığında neden değişmesi gerektiğini ve olası yeni yönetimden ne istediğimizi netleştirerek yüksek sesle ve cesaretle söyleyebilmeliyiz. Siyaset ne yapacağını ve ne istediğini doğru ifade etme sanatıdır.

Demokraside ısrar edip ortaklaşarak taleplerimizi netleştirmek negatif mitoloji ile bizleri uyuşturmak ve hareket edemez hale getirmek isteyenlere en güzel cevap olacaktır.


* Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı zamanda sosyoloji eğitimi aldı. 29 Ekim 2016’da Diyarbakır Eğitim Sen yöneticisi iken 675 sayılı KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edildi. Yazıları Emek ve İnsan dergisi, Gazete Emek, Gazete Duvar ve Artı Gerçek’in forum sayfalarında yayımlandı. Halen Gazete Karınca’da yazmakta.



Önceki Haber
Şaka yapmıyorum bu ülkeyi yönetmeye talibim!
Sonraki Haber
Avukatların beyanı alınmadan Demirtaş dosyalarının birleştirilmesi istendi