Ana SayfaGüncel6 ayda biter dedi, kendi gitti: Akademisyen, öğrenci ve mezunlar ne diyor?

6 ayda biter dedi, kendi gitti: Akademisyen, öğrenci ve mezunlar ne diyor?

HABER MERKEZİ – Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı kararnamesiyle atanan Melih Bulu, “Kayyum rektör istemiyoruz” sloganıyla başlayan protestoların 6 ayda biteceğini söyledi ancak kendisi yine bir kararnameyle görevden alındı. Akademisyen, öğrenci ve mezunlarla bu süreci konuştuk.

Haber: Mehmet Elma


Melih Bulu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 1 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi’ne kararnameyle rektör olarak atandı.

Karar açıklanır açıklanmaz Boğaziçi’nde başlayan ve birçok ile yayılan “Kayyum rektör istemiyoruz, kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” eylemleri kesintisiz 6 ay sürdü.

Eylemlerin odağında olan ve “protestolar 6 ayda biter” diyen Bulu, yine bir gece yarısı kararnamesiyle Erdoğan tarafından görevden alındı.

Bunun üzerine “6 ayda biten Boğaziçililerin direnişi değil, Bulu’nun rektörlüğü oldu” yorumları yapılır oldu.

Biz de Boğaziçili öğrenciler, akademisyenler ve mezunlarla bütün bu süreci konuştuk.

Yaklaşık 6 aydır süren bir direniş sonrası Boğaziçi’ne atanan Bulu, bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı. Öncelikle bu konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

İsmail Gürler (Öğrenci): Sürecin başına gittiğimizde; atanan kayyumla beraber, Boğaziçi Üniversitesi Erdoğan’ın kayyum atadığı en kritik kurum. Kayyum Melih Bulu’ya karşı mücadele verenler bu topraklardaki en dişli unsur olmamalarına rağmen atamaya karşı bir başkaldırı gelişti. Daha önemlisi bu başkaldırı hükümetin, bütün hava civasına ve hatta hasımlarının çizdiği felaket senaryoları ve mübalağlarına karşın bir acziyet içinde olduğunu gösterdi.

Esasen Boğaziçi’ndeki başkaldırının bu denli ses getirmesi de Erdoğan’ı seçim hesaplarıyla göndermeye yeltenen hasımlarının ve uzantılarının Boğaziçi’nde örgütlü gücü ve kapasitesinin sınırlı olması avantajından kaynaklanıyordu. Gelinen noktada, kararnameyle gelen birinin kararnameyle gönderiliyor olması Boğaziçi’ndeki unsurların ne kadar savaşkan, direngen, militan olduklarını değil-ki öyle olmaktan hayli uzaktır- devletin ve hükümetin nasıl bir kriz içinde olduğunu, Erdoğan’ın atadığı kayyumu istifa etmemeye zorlayamadığını, hiç de Türkiye’nin en dinamik unsurları arasında sayılamayacak Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle dahi kararlı bir kapışmaya giremeyecek kadar acziyet içinde olduğunu göstermektedir.

Mehmet Demir (Mezun): Hakikaten böyle bir dönüp geriye baktığımızda bu kazanım için verilen mücadelede onlarca arkadaşımız gözaltına alındı ve tutuklandı. Birçok arkadaşımız ve akademisyenimiz okula alınmadı ve bursları kesildi. Hepimiz için zor bir süreçti, bitmedi ancak bu kazanım bizi motive etti. Bizler ilk bu direnişe başladığımızda da söyledik bugün de söylüyoruz, bu 6 aylık direniş sadece Bulu’ya karşı bir direniş değil, bütün üniversite ve yerel yönetimlerdeki kayyumlara karşı başlatılmış bir direniştir.

Yrd. Doç. Dr Seda Altuğ: Bu insanların her ne kadar iktidar tarafından gözleri boyanmış olsa da, Bulu’nun hakkındaki intihal iddialarını da göz önüne bulundurup açıkça söyleyebilirim ki bütün yaşananlar karşısında üzülüyorum. Çünkü sonuçta itibarları olan insanlardı. Ancak şuan bakıldığında içinde bulunduğu durum içler acısı. İktidar tarafından bir paçavra olarak kullanıldı. 6 aydır maskara gibi ortalıkta dolaşıyor. Bulu, gelinen son noktada bütün itibarını kaybetmiş, hiçleşmiş biri olarak ortada duruyor. Aynı şey yerine vekaleten atanan Naci İnci içinde geçerli. İradesini siyasi iktidara teslim eden insanların geleceği son noktada budur. Bugün gelinen noktada önemli olan bir durum daha söz konusu; üniversiteler böyle yönetilemez, yerel irade hiçe sayılıp dışarıdan atamamalarla yönetim olmaz!

Banu Can (BUiM*): Bu kazanım, Boğaziçi Üniversitesi’nin tüm bileşenlerinin; öğrenciler, akademisyenler, mezunlar, çalışanların hep birlikte, gücünü ilkelerinden ve haklılığından alan bir kararlılıkla sürdürdükleri direniş ve mücadelenin bir sonucudur. Özerk ve demokratik üniversite ve toplum için mücadele devam edecek. Benzer ilke ve değerlere inanan tüm toplum kesimleri için ki bunun büyük bir çoğunluk olduğunu biliyoruz, bu başarının ümit veren bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum.

İktidarın geri adım atmasının zor olduğunu, hukuksuzluklar ve antidemokratik dayatmalarla mücadelenin uzun soluklu bir süreç olduğunu biliyorduk, biliyoruz. 6 buçuk aylık mücadelenin kazanımı, öğrenilmiş çaresizliğe kapılmadan devam etmenin önemini gösterdi. Bu örnek, dünya üniversite tarihine geçti; Türkiye için de önemli bir kamusal kazanımdır.

Göreve “atama” ile gelen Bulu, aynı şekilde “atama” ile görevden alındı. Gelişi kadar gidişinin de anti-demokratik olduğunu düşünüyor musunuz?

İsmail Gürler (Öğrenci): Demokrasi sorunu yalnızca atama-seçilme ikileminde değerlendirildiğinde tüm Türkiye sathında gerçekleşen seçimlerin gerçekten demokratik nitelik taşıdığını ve halk iradesinin sandığa yansıdığını düşünmek işten değildir. Demokrasi sorunu, siyasi bir sorun olarak ele alınmak durumundadır, siyasetin ilgilendiği sorunlar ise temelde hep aynıdır ve iktidarın akıbetinin ne olacağı ile ilgilidir. Şu halde kararnameyle yapılan ve geri çekilen atamaların “anti-demokratik” niteliğinden konuşmak yerine, bugün Boğaziçi öğrencilerinin pankartında yazdığı gibi “Piyonu Deģil Şahı İstiyoruz” demek gerçekten demokrasi sorunuyla ilgilenmek anlamına gelecektir.

Mehmet Demir (Mezun): Elbette ki gelişi kadar gidişi de anti-demokratik. Ancak bu iktidardan daha farklı bir şey beklenemezdi zaten. Bugün anti-demokratik olan şey sadece geliş ve gidişler değildir. Üniversitemize bir gecede fakülte kuruldu, dışarıdan atanmalar yapıldı, arkadaşlarımızın eğitim hakları ellerinden alındı. Yani bu son süreçte yaşanan hiçbir şey demokratik değildi zaten. Tek bir şey vardı demokratik olan ve o da Boğaziçililerin direnişiydi. Anti-demokratik uygulamaları ile bunun önünü kapatmaya çalıştılar ancak başaramadılar ve geldikleri gibi gittiler.

Yrd. Doç. Dr Seda Altuğ: Kesinlikle! Hem anti-demokratik hem de ibretlik bir görevden alma durumuna şahitlik ettik. Atamanın kendisi metod olarak zaten anti-demokratik bir uygulama. Bizim üniversite olarak birincil talebimiz sadece Boğaziçi için değil, bütün üniversiteler, bütün bileşenlerin ortak kararıyla yöneticilerini belirlemesiydi. Birçok seçim çeşidi var. Birçok yöntem tartışılabilir burada. Ancak bunların hiçbirinin gündeme gelmeden üstten bir atamayla birilerinin okullarımızı yönetme durumu tabi ki de anti-demokratiktir. Bu mücadelemizde ki yeni bir süreç, merhale, aşama. Bugün vekaleten rektörlük yapan Naci İnci aynı zamanda aday da olacak. Ve yaptığı ilk icraat ise akademisyenimiz aynı zamanda LGBTİ+ kulübümüzün danışmanı Can Candan’ın derslerine son vermesi oldu. Bundan daha anti-demokratik, gayrı hukuki bir uygulama olabilir mi?

Banu Can (BUiM): Antidemokratik bir eylem ve karardan geri dönülmesi, antidemokratik değildir. Geri alınışı da demokratik bir mücadelenin sonucudur.

Bu sürecin gelişiminde 6 aylık Boğaziçi Direnişi’nin etkileri nelerdir. İktidara bu kararı aldıran belirleyici etken sizce ne oldu?

İsmail Gürler(Öğrenci): Birtakım mevzilerin kazanılıp kaybedilmesini tali bir sorun olarak görmeyip mücadelenin kaderini bunların tayin edeceğini düşünmek elbette zafer naraları atılmasına yol açacaktır. Daha başından kendini demokrasi mücadelesinin bir parçası sayan bir hareketin, somut siyasal taleplerinin iktidarın geri adım atmak ya da atmamak için aldığı-alacağı birtakım kararlar üzerine olması beklenemez. İktidarın geri adım atması; tüm sıkışmışlığı ve dar manevra kabiliyeti dolayısıyla, Boğaziçi’ndeki öğrencileri kapasite ve dinamizm yönünden oldukça geride bırakacak bir sokak hareketi karşısında nasıl kilitleneceğine güzel bir örnek sunmuş olmakla beraber -henüz kimin atanacağı belli olmadığı düşúnüldüğünde- kazanılmış bir mevzi olmaktan dahi uzaktır. Kaldı ki Boğaziçi’ndeki başkaldırının kendisini bir parçası saydığı demokrasi mücadelesi de ancak ve ancak “Şah”ın alınmasıyla mümkün gözükmektedir.

Boğaziçi’nden görünen asıl umut verici gerçek ortaya çıkan “tatmin edici sonuçlar” değil, nedenler idi:Kendi boyu ölçüsünde hükümete karşı verilebilecek mücadelenin en beklenmeyecek yerden dahi başgöstermesinin Erdoğan’ın hasımlarının ve kuyruğundakilerin müdahalesi olmadığı ölçüde mümkün olduğu ortaya çıkmış oldu. Dahası, demokrasi mücadelesi vermenin ilk şartının da bu etkilerden mahfuz bir merkezin mevcudiyeti olduğu 6 aylık sürenin her adımında gün gibi göründü.

Yrd. Doç. Dr Seda Altuğ: Boğaziçi direnişi elbette en büyük belirleyici etkendir. Bu yadsınamaz. Başka bir etken ise iktidarın tutmayan hesapları olabilir. Ne olduğunu bilmiyoruz ancak, “Bulu politikalarımızı uygulamadı” da demiş olabilirler. Bu gerekçeyi de göz ardı edemeyiz. Bulu yapamadı yerine daha katı, sert birini getirelim ya da daha ılımlı daha uzlaşıcı birini de getirelim demiş olabilirler. Bunları bilmiyoruz. Ancak onlara bu kararı revize eden şeyin Boğaziçi Direnişi olduğuna eminiz.

Mehmet Demir(Mezun): Boğaziçi Üniversitesi, halkın, STK ve diğer üniversite öğrencilerin ortak direnişi sonucu bu kararı almak zorunda kaldılar. Bunun başka bir açıklaması yok. Artık iktidar ve bütün aygıtları çok iyi biliyor ki karşılarında susup, biat edecek bir gençlik, bir kesim yok. Bizim direnişimiz sadece Boğaziçi Üniversitesi ile sınırlı kalmayacak. Son kayyum gidene kadar direnişimiz sürecek!

Banu Can (BUiM): Bu sorunun cevabını yukarıda da verdim. Direnişin tüm üniversite bileşenleri tarafından beraberce yürütülmesi, kararlılığı ve her bir gerekçesi ve ilkesiyle haklılığı belirleyici oldu.

Ayrıca, bunun geniş halk kesimlerinde destek bulduğunu da yapılan anketlerden biliyoruz (Konda anketinden bahsedilmektedir. Tıklayınız: https://konda.com.tr/tr/rapor/toplumun-bogazici-universitesi-olaylarina-bakisi/ ).

Yeni adaylık süreci ile ilgili bir aday önerisi, ya da bu yönde bir çalışmanız var mı?

İsmail Gürler (Öğrenci): Esasında şimdiye kadar çoktan, hatta daha Melih Bulu atanmadan, önceki kayyum Mehmed Özkan’in görev süresi dolmuşken bir aday çıkartılması gerekirdi. Bu yönde bazı çalışmalarımız oldu, fakat halihazırda Erdoğan’ın atadığı önceki kayyum Mehmed Özkan kurum içinden atandığı için protesto etmekten imtina edip kurum içi çözümlere başvuran yerelci zihniyetle ortaklaşmak pek mümkün olmadı. Üstelik, her koşulda YÖK’le ve pek çok kesimce “faşist” diye tabir edilen siyasal iktidarla uzlaşmacı bir hatta, tamamen iktidarın çizdiği makuliyet çizgisinde muhalefet etmeye çalışan, çözümü Danıştay’a dava açmakta, TBMM’de kayyum atayanları ziyaret etmekte gören siyasi zihniyetten ve bu zihniyetin temsilcilerinden sahici bir çözüm bekliyor da değiliz. Ancak, kayyum meselesinin yamalı bohça haline dönmüş darbe anayasasıyla ilgili olduğunu kavradığımızda, bir yönetememe kriziyle, süregelen bir rejim kriziyle içinden geçtiğimiz sürecin bağını kurduğumuzda sahici bir çözüm yolu bulabiliriz.

Tabii, sürecin başından beri öne çıkardığımız “tüm bileşenlerin, emekçinin, öğrencinin, mezunların katılımıyla gerçekleşecek demokratik bir seçim” talebimiz hiç olmadığı kadar güncel, bu yönde çalışmalarımız da sürüyor. Fakat, en ufak bir demokratik hakkı almanın Şah’ı almaktan geçtiğinin bilincinde olarak, tüm kayyumları ve atayanları gönderecek bir mücadele hattı örmenin zorunluluğunu kavrayarak hareket etmeliyiz. Yani, tüm bileşenlerin katılımıyla Bogazici’nin rektörünü seçmek için önce şahı almak gerekiyor.  eylemlilik hattının makul devamı da, Cumhur ittifakı’nın baskı ve zulmüne maruz kalan ezilenlerin ve emekçilerin mevzisi, millet ittifakının görünmez kılmaya çalıştığı, “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek Erdoğan’a karşı emekçilerin ve ezilenlerin bağımsız-birlesik mücadelesini örmüş HDP’yi savunmak, HDP’yi kapattırmayacağız diyerek mücadelemizi ezilenlerle ve emekçilerle meydanlarda birleşerek sürdürmektir. Süreci kamuoyuna açık ve şeffaf bir şekilde yürüteceğimizden, talebimizden taviz vermeyeceğimizden, süreci baltalamak isteyenler ile mücadele edeceğimizden emin olabilirsiniz.

Yrd. Doç. Dr Seda Altuğ: Henüz netleşen bir şey yok. Yani bir aday değil, birden fazla, çoklu adayla elbette ki demokratik bir seçim olması taraftarıyız. Kaldı ki bundna önceki süreçte de üniversite yönetiminin nasıl olması gerektiği, rektörlüğün işleyişi ve seçimine ilişkin kendi aramızda konuştuğumuz, tartıştığımız belli teamüller var. İlkelere ve üniversitenin özerk yapısına bağlı kalarak yürüttüğümüz çalışmalarımız hep olmuştur. Dolayısıyla bu ilkeler çerçevesinde seçimler için çoklu adayların olmasını önereceğiz. Yine dediğim gibi net bir şey olmamakla beraber, çalışmalarımız sürüyor.

Banu Can (BUiM): Tüm bileşenlerin seçim süreci ile ilgili çalışmaları var. Öğrenciler, akademisyenler, mezunlar ve akademik olmayan personelin birlikte oluşturdukları bir seçim komisyonu var. Bileşenler kendi iç gruplarında geliştirdikleri önerileri buraya getiriyorlar ve komisyonda konuşulanları kendi inisiyatiflerine iletiyorlar. Kısa süre içinde yapılabilecek en katılımcı, demokratik, herkesin içine sinecek seçim yöntemi ile devam etmeyi umuyoruz. Bu seçim, Türkiye’de tüm üniversite bileşenlerinin rektör seçiminde söz sahibi olduğu ve iradesini ortaya koyduğu ilk örnek olacak. Zamanla geliştirilebilir bir örnek de olacak.

Mehmet Demir(Mezun): Direnişimiz gibi seçimlerimizde bu ülkede kayyumla yönetilen bütün kurumlar için bir yol haritası mahiyetinde olacak. Sadece şuan değil, biz bu direnişin başından beri Bulu’nun gideceğinin biliyorduk ve adaylık çalışmalarımız o zamandan beri başlamıştı zaten. Şimdi daha titiz ve rol model olacak bir çalışmayı sürdüreceğiz. Bütün kurumlarımızı laik oldukları özerk ve bilimsel kimliklerine ulaştırmak için çalışacağız.

*Boğaziçi Üniversitesi için Mezunlar Girişimi (BUiM)




Önceki Haber
Almanya gazeteci Başlangıç’ı 'infaz listesi' konusunda uyardı
Sonraki Haber
ABD, Rusya ve AB ülkerinden Türkiye'ye Kıbrıs tepkisi: BMGK'ye taşınıyor