Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirBrezilya’dan görünen Türkiye: Gücü bu canavardan almalıyız

Brezilya’dan görünen Türkiye: Gücü bu canavardan almalıyız


Abdulmelik Ş. Bekir*


İktidarın iç ve dış politikayı birbirine meze etmesine bağlı olarak dış politika son yıllarda ülke gündeminin en üst sıralarındaydı. Libya, Suriye, Doğu Akdeniz gibi birçok cephede kara görününce, “eyyyy” nidasıyla başlayan heyheylenmeler de epeydir duyulmaz oldu. Dış politika konusu da böylece Türkiye gündeminde en son sıralara geriledi. Şimdilik gündem daha çok içe dönük. İktidar ortak ve mensuplarının akçeli işleri konuşuluyor. Doğrusu böyle olması eşyanın tabiatına daha uygun. Bu aynı zamanda iktidarın artık yönetemediğinin de somut gösterge ve kanıtı. Ancak dış siyasette de önemli gelişmeler var. Mesafeler uzak olsa da iktidarı yakından ilgilendiren, mevcut durumunu ve geleceğine projeksiyon tutacak örnek gelişmeler.

Trump ve Netenyahu’nun ardından dünya genelinde bir dönemdir ivme kazanan dinci sağ siyaset trendinin son temsilcisi Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun koltuğu sallanıyor. Gitmesi artık an meselesi. Dinci ve sağcı politika ve söylemleriyle bir faşistin eksiksiz bir portresini sunuyor. Faşistliğiyle en çok ABD’nin sabık başkanı Donald Trump’a benzetilerek ‘Tropiklerin Trump’ı olarak tanımlıyordu.

Politika ve davranışlarıyla Trump, Vladimir Putin, Viktor Orban, Benjamin Netenyahu, Rodrigo Duerte, R. Tayyip Erdoğan ve Darenda Mondi gibi liderlerin dinci, milliyetçi, sağcı özelliklerinin tamamını üstünde taşıyor ve alenen sahipleniyor.

Demokratik değerler, temel insani haklar ve özgürlüklere düşmanlığını hiç saklamıyor. Kitlelerin geçmiş özlemlerine hitap etmeyi iyi biliyor. Milliyetçi ırkçı hamasette mahir. Önceki Başkan LulaInacio da Silva’nın iktidarı döneminde uygulanan sosyal politikalardan rahatsız olan Brezilya orta ve üst sınıfları ile Evanjelistler başta olmak üzere radikal dincilerin ekonomik, medya ve organizasyonel gücüne dayanarak seçimi kazandı.

Brezilya’yı ecdadına uygun bir güç haline getireceği vaadiyle milliyetçilerin, kürtaj ve kadın haklarını savunan sivil toplumu tasfiye edeceği vaadiyle kadın düşmanı muhafazakar kesimlerin, Amazon ormanları başta olmak üzere ülkenin zenginliklerini özelleştirmeye açacağı vaadiyle üst ve orta sınıf burjuvazi ile çok uluslu şirketlerin desteğini aldı. İktidara gelmeden demokratik değerlere düşman kesimlerin koalisyonunu kurmayı başardı.

Eski asker olan Bolsonaro, suç oranlarını radikal bir şekilde düşüreceği iddiasıyla kolluk kuvvetlerine cezasızlık vaadinde bulunarak ordunun gücünü arkaladı. Dış politikada her diktatörde rastlanan “dış güçlere” karşı mücadele ve Brezilya’yı dünya gücü haline getirme sözü verdi. Paris iklim değişikliği anlaşmasının Brezilya’nın kaynaklarını kullanmasını engellediği iddiasıyla hedefine koydu. Erdoğan’ın mültecileri dünyaya karşı bir silah olarak kullanması gibi Bolsonaro dünyanın ciğeri olan Amazonlardaki yangınlara müdahale etmeyerek insanlığa karşı bir şantaj aracına çevirdi. Kendi döneminde ormansızlaştırma hızı yüzde 352 oranında arttı.

Doğası, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Brezilya, Bolsonaro iktidarında tarihinin en büyük krizini yaşar hale geldi. 40’ı aşkın farklı halkın yaşadığı 210 milyonluk nüfuslu ülkede milliyetçi ve ırkçı politikalar kısa sürede ülkeyi derin bir kutuplaşmanın içine çekti. Binlerce muhalif siyasetçi, sivil toplum örgütü üyesi, kadın ve ekoloji aktivisti hapisanelere dolduruldu.

Radikal bir şekilde düşüreceğini vaat ettiği suç oranlarında adeta patlama oldu. Kadın cinayetleri sıradan hale geldi. İktidarın göbeğinde olduğu yolsuzluk, mafya ilişkileri olağan hale geldi. Salgın süreciyle uzun süre dalga geçerek ciddiye almadı. Sorumsuzluğu yüzünde Brezilya yarım milyonu aşkın ölümle dünyada en çok insanın pandemiden hayatını kaybettiği ikinci ülke oldu. Türkiye’den sonra vatandaşına dünyada en az yardımda bulunan ikinci ülke.

Şimdi başı yaptıkları yüzünden fena dertte. İki aydır Brezilya halkları sokaklarda. Bolsonaro’nun görevden alınması ve yargılanmasını haykırıyor. Salgında yaşamını yitiren yarım milyon insanın sorumlusu olarak, “soykırımcı dışarı”, “Barbarlıkla çevriliyiz” ve “Bu canavardan gücü almalıyız” sloganlarıyla hesap soruyor. Aşı yolsuzluğu nedeniyle geçen hafta yüksek mahkeme soruşturma emri verdi. Yolsuzluk, rüşvet, mafya ilişkileri gündem olunca, “Ya ben ya kaos” diyerek halkı tehdit etmeye başladı. Ancak canına tak eden halkların Bolsonaro’nun tehditlerine pabuç bırakmaya niyeti yok.

Aylardır süren kitlesel gösteriler her geçen gün ülkenin tüm eyaletlerine yayılarak devam ediyor. Geçen haftasonu 26 eyaletin 21’inde yüzbinlerin buluştuğu gösteriler düzenlendi. Halkların direnişi arttıkça demir çekirdek olarak bilinen kabinesi adeta kevgire dönüştü. Bakanları ardı ardına istifa ediyor, partisinin ağır topları eleştirel dozda konuşmaya başladı. Ordu içinde itiraz sesleri yükseliyor. Ülke yönetimi bir yana kendi partisini bile idare edemez halde. Diğer dinci, milliyetçi sağcı siyasetçiler gibi vaatlerinin hiçbirini yerine getirmedi. Getirmesi de mümkün değil. Aksine ülkeyi kısa sürede on yıllarca geriye götürdü. Uzmanlara göre ülke ekonomik olarak son iki yılda yaşadığı tahribatın sonuçlarını yıllarca telafi edemeyecek.

İnsanın Brezilya medyası ve gündemini takip edince, ülke ismi olmazsa adeta Türkiye’nin anlatıldığını zannetmesi işten bile değil. Ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, iktidar mafya ilişkileri, rüşvet ve yolsuzluk suçlamaları aynı. Milliyetçi hamaset üzerinden her şeyi dış güçlerle açıklama, gemi batarken, halk çığlık çığlığa iken dünya gücü olma hamasetini sarılmadan tutalım, rakamlarla oynayarak toz pembe tablolar çizme, muhalifleri hapishanelere doldurmaya kadar insana dejavu yaşatıyor.

Bolsonaro şu an elinde kalan tek şeyi yapıyor. “Verin dört yüz milletvekilini bu iş suhulet içinde hal olsun” sözünü alıntılamışçasına “ya ben ya kaos” tehdidinde bulunuyor. Ancak konuştukça rutin hale gelen kitlesel yürüyüşlere katılım her geçen hafta katlanıyor. Özellikle partisi ve kabinesi içindeki çözülme, orduda yükselen itiraz sesleri direncini önemli oranda kırmış vaziyette. Milliyetçilikle gemiyi yürütmenin son merhalesinde. Büyük ihtimalle halkların sisteme karşı itirazının arızaları olarak iktidara gelen dinci, milliyetçi sağ siyasetin Trump ve Netenyahu’dan sonra üçüncü kalesi olacak.

Benzer durumda olan ve son yerel seçimlerde kendisini iktidara taşıyan eyaletlerin çoğunu kaybeden Narenda Mondi ise Hindistan’da şimdiden düşen dördüncü kale sayılabilir. Brezilya’nın aynasından görülen Türkiye’de ise muhalefetinin becerisine göre bir yıl erken ya da geç Erdoğan da bu kervana katılacak. Batırdılar, yönetemiyorlar eninde sonunda gidecekler.




Önceki Haber
Reel Muhalefet ve Üçüncü Yol
Sonraki Haber
İspanya’da bir LGBTİ+ öldürüldü, halk sokağa döküldü