Türkiye’nin, tarihinin en kritik seçimine gittiği yediden yetmişe herkesin takdir ettiği bir gerçek. Önümüzdeki seçim birkaç yönüyle hayati önem arz ediyor. Birincisi; faşizm tüm baskılarına rağmen direnenler karşısında kendini kurumsallaştıramadı. Ancak bu hedefine epey yaklaştı ve hala vazgeçmiş değil. Seçimleri kazanarak son sekiz yıllık baskı rejimini anayasal zemine kavuşturarak kalıcı hale getirmek istiyor. İkincisi; bu seçim daha önceki seçimler gibi sadece iktidar değişiminin olacağı bir seçim değil, Türkiye’nin on yıllarca yönetileceği sistemin de nasıl olacağını belirleyecektir. Üçüncüsü; Türkiye’deki seçimler giderek seçim olmaktan çıkarak özelde Erdoğan genelde ondan sonra da başa gelecek otoriter iktidarları onaylayan bir formaliteye doğru hızla evriliyor. Belki de baskıcı rejimin değişme olanağı olan son seçimdir.
Bu bağlamda seçimin temel üç odağı olan üç ittifak açısından da oldukça önemlidir. En çok da Emek ve Özgürlük İttifakı için hayati önemdedir. Belki bir seçime bu düzeyde önem atfetmek doğru değildir ancak faşizmin kendini kurumsallaştırmasının yaratacağı sonuçlar gözetildiğinde sıradan bir seçim olmadığı da görülüyor. Klasik söylemle, “olamaz denilen her şeyi” yapan faşizmin kurumsallaşması cehennemin kapılarının ardına kadar açılması anlamına gelecektir. Şimdiye kadar nasıl faşizmin öncelikli hedefi Kürtler, kadınlar, ötekileştirilenler, ezilenler olduysa bundan sonra da yegane hedefi bu kesimler olacaktır. Bu nedenle seçimler ezilen tüm bu kesimlerin bileşiminden oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı için daha önemlidir.
Aralarında belli farklılıklar olmakla birlikte Cumhur ve Millet ittifakları, karakteri nasıl olursa olsun aynı sistem içinde yaşayabilirler. Zira tamamı aynı zihniyet kodlarına sahiptir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturanların ise bu sistemin içinde yaşaması mümkün değildir. Sistem bunların yokluğu üzerine inşa edilmiştir. Mevcut sistem yüz yıldır Kürtler başta olmak üzere bugün Emek ve Özgürlük İttifakı’nda vücut bulmuş güçlerin cumhuriyetin dışında tutulması için mücadele etti. Bu uğurda gözü kara bir şekilde birçok katliama, asimilasyon, baskı ve şiddete başvurdu. Uyguladığı tüm baskı yöntemlerine, kırım ve kıyımlara rağmen hedefine ulaşamadı.
HDP ve bugün öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı, büyük acılar ve bedellere rağmen kendilerini baskıcı cumhuriyetin ikinci yüz yılına taşıyabildi. Hem de güçlenerek ve büyüyerek. Direniş sayesinde bu gün cumhuriyetin yeniden şekillendirmesi ve sistem tartışmaları yaşanıyor. Cumhuru ve Milletiyle aynı zihniyetin ürünü ittifaklar ikinci yüzyılda da Kürtleri, kadınları, ezilenleri, farklı kimlik ve kültürleri cumhuriyetin dışında tutma ve çıkarlarını kollayan baskıcı rejimi restore etmeye çalışıyor. HDP ise ikinci yüzyılda bu sistemin tekrar ezilenlerin yokluğu üzerine inşa edilmesine karşı mücadele ediyor. Kürtler başta olmak üzere ezilenleri sistemin hışmından koruyacak bir strateji uyguluyor. Bunu yayarken de olabildiğince realist olmak zorunda. Ne hayalci ne de duygusal reflekslerle siyaset yapma lüksü vardır. En ufak bir hatada telafisi zor gelişmelerin yaşanma ihtimali yüksek olan bir süreçten geçiliyor.
Nasıl ki faşizmin farklı veçheleri iktidara rengini vermek ve istediği gibi şekillendirmek için ittifak yapıyorsa, HDP de en azından halkları nefessiz bırakan bu faşist sistemin kendini kurumsallaştırması ve yerine gelenin ise buna rahmet okutmaması için kırk dereden su getiriyor. Alternatif bir ittifak kurarak sistemin şekillenmesinde müdahale edebilecek, ezilenlerin haklarını koruyabilecek kilit bir pozisyon almayı hedefliyor. Halihazırda bu pozisyonu da yakalamış vaziyettedir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapacağı tercihle kader tayin edici bir pozisyonda bulunuyor. Benzer şekilde parlamento seçimlerinde de aynı pozisyonu elde etmeyi ve sistemin şekillenmesine müdahale etmeyi hedefliyor.
HDP bir bileşen partisi. Yani başka bir ifade ile birçok farklılıktan müteşekkil yoğunlaşmış bir ittifaktır. Türkiye ve Kürdistan’da farklı partilerin dahiliyeti ile bu ittifakı ve güç birliğini büyütmek zorundadır. Kurumsallaşan faşist rejime karşı yeni katılımlarla mevziiyi tahkim etmek, cepheyi genişletmekle mükellef. İttifakla başarıya gitmek HDP açısından seçime dayalı ve taktiksel bir adım değildir. HDP’nin dayandığı ve üzerinde var olduğu fikriyatın stratejik bir yaklaşımıdır. Felsefik olarak farklılıkların ortadan kaldırılmasına ve benzeştirilmesine karşıdır. Farklılıkların korunarak bir aradalığına ve dayanışarak zafere gideceğine inanıyor. Farklılıkların korunarak bir arada olmasının tek yolu da ittifak etmektir.
Bu bağlamda HDP’nin ittifak anlayışı ve geliştirdiği ittifakların sadece seçime dayalı ve taktiksel olarak ele alınması büyük yanılgıdır. Seçimi, siyaseti ve süreçleri aşan; ezilenlerin ortak ve yeni yaşamını esas alan sosyolojik, kültürel, ekonomik ve politik parametrelerin tamamını içeren paradigmal bir yaklaşımı esas alır. HDP fikriyatı için ittifak meselesi büyüyerek yeni ve özgür yaşama ulaşma stratejisidir. Böyle anlaşılmazsa bugün TİP bağlamında gelişen kısır tartışmaların ötesine geçilmez. Gelecek, bir yandan dar, hizipsel; öte yandan duygusal, tepkisel çıkışlara kurban edilmiş olur. Oysa Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan hiçbir partinin, gücün ve kesimin böyle bir lüksü yoktur.
Boğulmak üzere olan halkların boğazına dayanan bıçağı bertaraf ederek nefes borusu açmakla mükelleftirler. Faşizmin muvaffak olması durumunda bir ay sonra bu şansları olmayabileceği sorumluluğuyla hareket etmek zorundalar.
HDP bileşenleri ve dahi ittifakları dar bir zamanda, birçok dezavantajla ve yoğun baskı altında bir süreci yürütmeye çalışıyor. Deneyim kazanan binlerce kadrosunun zindanda ya da sürgünde olduğu; bir yandan gözaltı ve tutuklamaların sürdüğü, öte yandan kapatma davası, yeni partiyi hazırlama, mevcut siyaset kadrosuna getirilmek istenen siyaset yasağı ihtimaline karşı listeler hazırlama gibi birçok risk ve zorlukla mücadele etmektedir. Deprem ve seçim süreciyle birlikte eş zamanlı olarak güncel mücadele gereklerini yerine getirmekten tutalım; ittifaklarla optimum dengeyi yakalamaya kadar çok sorunlu, çok engelli bir alanda siyaset üretmeye çalışıyor.
HDP ve tüm bileşenlerinin geldiği gelenek her zaman yukarıda sayılan zorluk ve engellerle mücadele etti. Bugüne kadar büyüyerek ulaşmasının tek sırrı da tabanının verdiği güç ve destek oldu. Tüm açık saldırı ve baskılara; örtük operasyonlara rağmen halkın desteğiyle emin adımlarla yürüdü. Artık bir kitle partisi olan, birçok bileşeni ve ittifakı olan HDP bugün dünden daha fazla incelikli ve dengeli bir siyaset yürütmek mecburiyetindedir. Zaman zaman bu dengeleri yetkin bir şekilde yönetemediği, zayıf ve eksik kaldığı, taktik ve stratejik adımlarını kamuoyuna yeterince anlatamadığı zamanlar oluyor. Ancak tüm eksikliklere rağmen bir sarraf titizliğiyle oldukça sabırlı bir şekilde süreci yürütmeye çalıştığı da görülmeli ve hakkı teslim edilmelidir.
TİP ile yürütülen ittifak tartışmalarına bu zaviyeden bakmakta fayda var. AKP-MHP iktidarının seçimlere yönelik bir dizaynının sonucu olan yeni seçim sistemiyle ittifak meselesi bir önceki seçime göre önemli oranda işlevsiz hale geldi. Önceki seçimde her parti kendi logosuyla seçime girse dahi fazladan vekil için artık oylar toplanıyordu. HDP 2018 seçimlerinde bu sistemden dolayı Elazığ, Aydın, Manisa, Ardahan, Erzurum, Bursa gibi illerde vekil çıkarmayarak 6-7 vekil kaybına uğradı. Dolayısıyla mevcut sistem HDP’ye önceki seçimde kaybettiği vekilleri kazanma şansı veriyor. Yedi milyon yeni oy kullanan genç var ve HDP yeni seçmenden en fazla oy alan parti durumunda. Hızla seçim atmosferine girmesi, propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışmalarına başlaması HDP’yi en avantajlı parti haline getirecektir.
Durum buyken TİP ile yürütülen tartışmalar hem HDP hem de Emek ve Özgürlük İttifakı önünde en büyük tehlike olarak duruyor. Üstelik yanlış, yanılgılı ve ihtimallere dayalı yürütülen bir tartışma üzerinden. Bu konu gereğinden fazla ve abartılarak kamuoyuna yansıdı ve yansıtıldı. TİP’in seçime girmesiyle HDP’nin 15-20 vekil kaybedeceği, HDP’nin bazı seçim bölgelerinden çekileceği, milyonlarca oyunun boşa gideceği gibi herhangi bir bilimsel veri ve gerçekliğe dayanmayan spekülasyonlar Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önceliklerini önemli oranda gölgede bıraktı. Bu süreçte HDP ve TİP’in zamanında kamuoyunu yeterince bilgilendirmemeleri hem iki partiyi hem de ittifakı yıprattı.
İttifaktaki tüm partilerin aynı listeden seçime girmesinin avantajları vardı. HDP’nin yaptığı ve bakma şansımın olduğu birçok simülasyona göre TİP’in alacağı oylarla İstanbul’da bir iki vekil daha fazla çıkarma ihtimali vardı. Gönül isterdi ki böyle olsun. Kamuoyuna yansıdığı ya da yansıtıldığı gibi ne 15 vekil fazladan çıkarma ne de kaybetme gerçekliği yok. Ama en nihayetinde aynı logoyla seçime girmenin mevzubahis olmadığı bir ittifak hukuku var. Bu hukukun gereği olarak da her partinin kendi logosuyla girmesi halinde bile vekil kaybına neden olmayacak bir formülde ortaklaşma var. İlk defa vekil çıkarma ve fazladan vekil çıkarma ihtimali olan her yerde TİP, HDP’yi desteklemek için seçime girmeyecektir. Yani hem logosu pusulada bulunmayacak hem de HDP için çalışma yürütecektir.
Müzakerelerin yürütüldüğü süreçte her iki partiye gönül verenlerin eleştiri ve önerileriyle sürece katılması demokrasi kültürü açısından önemlidir. İnsanların, faşizmin karabasanından çıkmak için bir oyun bile boşa gitmemesi için duyarlılık göstermesi anlamlıdır. Hem HDP hem de TİP, halkın bu duyarlılığına, tepki ve eleştirilerine anlam vermeli ve benzer durumlarda kamuoyunu daha fazla bilgilendirmelidir. Eskilerin deyimiyle zarfa değil artık mazrufa bakmalı. Ortak liste ya da ayrı listelerle girme ihtimalleri yerine esasa odaklanmalıdır. Asıl rakibin AKP-MHP faşizmi olduğu ve mücadelenin bu odağa karşı verilmesi gerektiği bu tartışmaların gölgesinde kalarak ıskalanmamalı. Faşizmin yenilgisi ve yeni yaşam hedefi bir iki vekil fazladan çıkarma ihtimaline kurban edilmemeli.
Herkes bu seçimlerde bizim için tali ile esas olanın ne olduğunu yeniden hatırlamalı, hatırlatmalı ve hedefe odaklanmalıdır. Depremin yarattığı yıkım nedeniyle seçimin önemi lâyıkıyle tartışılamadı. Sandığa 40 gün gibi çok kısa bir süre kalmasına rağmen AKP-MHP iktidarı dışında muhalefetin ne kendisi ne de tabanı hala seçim atmosferine giremedi. Elbette ittifak ve adaylık süreci gündemin en yoğun konusu olmaktadır. İttifak ve adaylık tartışmaları seçimlerin en çetrefilli ve seçime giren her parti ve ittifak için en fazla kaybettiren kısma denk geliyor. Parti ve kişisel çıkarların genel kazanımların önüne geçtiği, yıpratan, zayıflatan küskünlük ve kırgınlıkların yaşandığı dönemlerdir. Asıl odaklanmamız gereken konulardan biri de budur.
Hangi ittifak ve parti bu süreçleri hızlı ve az hasarla atlatsa o düzeyde seçim sürecine hızlı girer. İttifak ve adaylık süreçlerini hızla aşmayan, kendisi açısından esas ve tali olanı iyi tespit edemeyen ve stratejisini gündeme hakim kılmayan ittifak, parti ve seçmen de başarısızlığa mahkumdur. İktidar bloğu dışında diğer kesimler hala sokağa inme, propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışmalarına başlayamadı. Herkesin bu tehlikenin farkında olması gerekir. Bundan sonra tek gündem AKP-MHP iktidarına karşı örgütlenme, propaganda ve ajitasyon çalışmalarına odaklanma olmalı. Aksi, niyetten bağımsız olarak enerji ve olanakların AKP-MHP faşizmi yerine içe tüketilmesi ve başarısızlığa hizmet olacaktır.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan güçlerin bu ve benzeri sorunları hızla aşma ve hedefe odaklanma güç ve tecrübeleri ziyadesiyle vardır. Bu tecrübeyle bir an önce sokağa inmek ve faşizmin mezarını kazmaya başlamak gerekir.
Abdulmelik Ş. Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Gazetecilik mesleğine 1999’da başladı. Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayınlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.