Geçen hafta Kadınİşçi tarafından yapılan, ‘Sol Partiler Kadın Emeğine Nasıl Bakıyor?’ başlıklı araştırmanın sonuçlarını dinlemek için Taksim Cezayir salonunda feminist hareketten, emek hareketinden ve sol partilerden kadınlar bir araya geldi. Sevgili Necla Akgökçe ve Feryal Saygılıgil’in sunumundan sonra raporu tartışma fırsatımız da oldu. Sendikaların kadın politikaları konusunda daha önce araştırmalar yapılmıştı ama bir feminist örgütün sol partilerin kadın emeği politikalarına ilişkin bir çalışma yapması ayrıca önemliydi. Sunumdan ve tartışmalardan kendi adıma çok şey öğrendim. Bu nedenle hem raporun ve tartışmaların düşündürdüklerini hem de mevzu sendikalara ve emek örgütlenmelerine bağlandığı için sendikaların ve sol partilerin kadın emeğine ilişkin politikalarını genel olarak tartışmak istedim.
Kadınİşçi bu araştırma için Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Türkiye Komünist Hareketi (THK), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Yeşiller Partisi ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile görüşmüş. Rapora göre birkaçı hariç hepsinin tüzüğünde ya da programında kadın emeği vurgusu var ancak hiçbirinin bütünlüklü bir söylem ve politikası yok. Söylemde yer alan konularda ise (örneğin eşdeğer işe eşit ücret, ücret şeffaflığı gibi) somut politika önerisi yok.
Kadın emeği zaten böyle bir konu; yer verilir ya da değinilir ama nasıl bir politika izleneceği, neler yapılacağı sorularını cevaplamak kolay olmaz. Ve bu genellikle ayrı bir politika konusu olarak da düşünülmez. Burada mesele, olaya nasıl baktığınız, bunu nasıl bir ideolojik ve politik bağlamda analiz ettiğiniz. Bu, politika ve mücadele yönteminizi de belirler. Örneğin kadın emeği sömürüsünü salt kapitalist üretim ilişkileri içinde analiz ettiğinizde dış cepheye yoğunlaşırsınız çünkü nihai kurtuluşun kapitalizmin yıkılmasıyla geleceğini öngörürsünüz. Bu, patriyarkayı bir sistem olarak görmemek, ev içi emek sömürüsünü ve erkeklerin ev içinde kadınların emeğine el koymasının nasıl ortadan kalkacağı sorusunu cevapsız bırakmak demek. Araştırmada görüşülen partilerin hemen hepsinin kreşlerin yaygınlaşması ve bakımın toplumsallaştırılmasıyla sorunun çözüleceğini düşünmesi bu nedenle yetersiz. Çünkü ev içi emek sadece yaşlı, hasta ve çocuk bakımından, yani bakım emeğinden ve dolayısıyla sosyal politikaya transfer edilecek emek biçimlerinden ibaret değil. Ayrıca, bunları toplumsallaştırmak ve kamusal hizmet haline getirmek elbette gerekli, ama çocuk kreşten eve döndüğünde bakımını yine kadınlar sürdürecekse sorun nasıl tam olarak çözülmüş oluyor? Ya da kadınlar tam gaz evdeki erkeklere bakmaya, temizlik ve yemek yapmaya devam edecekse emek sömürüsü nasıl sona ermiş oluyor?
Benzer şekilde görüşülen hemen tüm partiler kadın emeğinin ucuz ve güvencesiz emek olduğunu söylüyorlar ama kadınların daha en başından neden ucuz emek kategorisini oluşturduklarını, emek piyasasında belli sektörlerden neden dışlandıklarını ve neden ‘kadın işi’ denen alanlara sıkıştırılarak emek değerlerinin düşürüldüğünü soruyorlar mı, bu durumun eşdeğer işe eşit ücret talebiyle bağlantısını kuruyorlar mı, emin değilim. Çünkü bunun cevabı kadınları ikincilleştiren ve gelirini de ikincil gören patriyarkal sistemde yatıyor. Kapitalizm de bu mevcut sömürü ilişkisinden yararlanıyor. Görüşülen partiler arasında patriyarkayı gören ve çifte emek sömürüsünü dile getirenler az da olsa var. Ancak kapitalizm ve patriyarka sistemlerinin birbirini nasıl etkilediğini, şekillendirdiğini görmeden politika geliştirme konusu tartışmalı. Çünkü, her ne kadar söz konusu sol partilerden bazıları aksini iddia etseler de kadınların ezilmesi ve sömürülmesi sadece kapitalizmden kaynaklanmaz.
Tüm bu partiler cinsiyet eşitsizliğine kesin olarak karşı çıktıklarını beyan ederken bazıları sorunu gelenek ve görenek ya da kültür kavramıyla açıklıyor. Oysa patriyarka gelenek ve göreneklerin toplamı ve bu toplamın kadınların yaşamını olumsuz etkilemesi demek değil. Bu, sınıf ve statü fark etmeksizin tüm kadınların hayatını etkileyen, başlı başına bir sistem. Evdeki kadınların dışarıda sosyalleşmesine izin vermeyen “geleneksel” ailedeki erkekler pekâlâ bir fabrikada çalışmalarına ve eve gelir getirmelerine izin verebilirler. Çünkü erkekler evdeki kadının emeğini sermayeye sunsalar bile onun emeğini sömürme ve yaşamını kontrol etme yetkisinin esas olarak kendilerine ait olduğunu bilirler. Yani gelenek ve görenek aşınınca kadın istihdamı da artar argümanı birçok durumda geçerli değil. Çünkü patriyarka zaten kapitalizme ihtiyaç duyduğu ucuz emeği sunma işlevine de sahip.
Toplantıda emeğin örgütlenmesi ve sendikalaşma konusu da tartışıldı. Bu oldukça önemli bir konu çünkü bir sol parti, bir sendikada örgütlendiğinde ya da bir sendikayı örgütlediğinde (görüşülen partiler arasında örnekleri var) kadınlara ilişkin perspektifini oraya da taşır. Örneğin içindeki kadın yapısının kendisini feminist olarak tanımladığı bir sol parti, sendikada kadın komisyonu gibi ayrı yapılar kurmayı ve feminist hareketle ilişkilenmeyi önemseyebiliyor. Tersi örnekler de var. Patriyarkayı bir sistem olarak görmeyen ve feminizmi ideolojik bir kategori olarak reddeden partiler de kadın emeğini sınıfın genel mücadelesi içinde eritebiliyorlar. Bu yapılar, kadın işçilerin “özgün” sorunları olduğunu kabul etmekle birlikte kadın-erkek el ele kapitalizmi yıkmaya odaklanıyorlar.
Bence de kapitalizmi birlikte yıkalım ama kapitalizmi el ele yıktığımız o erkekler evde emeğimizi sömürmeye devam ettiğinde, bizi dövdüğünde ya da sendikada bize alan bırakmadığında ne yapalım? Evdeki işlere yetişmek için katılamadığımız ve tümüyle erkeklerden oluşan sendika toplantıları sürerken birlikte nasıl sınıf mücadelesi verelim? Erkeklere sadece eğitim vererek ve bilinç aşılayarak cinsiyetçilikten kurtulma fikri var, ama bu patriyarkanın gücünü ve direncini hafife almak olur. Elbette, kadın mücadelesini sınıf mücadelesinden koparmayalım ama kadınların ezilmesinin kurucu dinamiğinin patriyarka olduğunu da reddetmeyelim.
Semiha Arı kimdir?
Feminist aktivist ve bağımsız araştırmacı. Doktorasını 2018 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünde tamamladı. 2021 yılında Güney Afrika’da Wits Üniversitesi Eşitsizlik Çalışmaları Güney Merkezi’nde (Southern Centre for Inequality Studies) misafir araştırmacı olarak çalıştı. Feminist mücadele içinde yer almaya, kadın emeği ve kadın örgütlenmesi konularında çalışmaya devam ediyor.