Yağmura, zamana ve vatana
Bu sabah yağmura verdim kendimi, sonra da zamana… Cidden, masa saatini yağmura bıraktım, zaman ıslansın ya da yıkanıp gitsin diye yağmurla. Ama ne yağmur umursadı ne de saat. Tıkırtılar ve tıpırtılar sürdü gitti. Sonra baktım ki, ben de başka bir zamandayım aslında. Ne yağmurun ne de zamanın zamanındayım.
Ve “Aspirin” adlı şiirim çevrildi sizin için. Mırıl mırıl yağmura karışıyordu:
Bugüne kahve getirmeyin
uykusu kaçacak
çocukluğa bir aspirin verin
başı ağrımasın
Kahve getirmeyin
bugün uyumak istiyor
Aspirin getirin
çocukluğun başı ağrıyor
Bu arada “iyiyim” cevabına takmışım biraz. Hiç kimse “iyi” değilken (mesele sadece pandemi değil; zaten pandemi diye diye kusurlu geçmişten kusursuz perfect bir mitos oluşturduk, oysa kazın ayağı gerçekten de öyle değildi) ortalık “iyiyim”lerden geçilmiyor. Ama dönüp baktığımızda en son ne zaman “iyi” olduğumuzu bilen var mı, bilmem.
Belki de mesele bu soru ve cümle kalıbında; o kadar içselleşmiş ki, otomatik bir silah gibi ateş edip duruyor bize. Gerçi Mahmud Derviş, yıllar önce bir şiirinde (tekrarsa affedin) “herkes iyiymiş, ben iyi değilim ama” demişti sürgün Filistin üzerinden. Ama genelde sorulunca herkes iyidir, oysa “iyiyim” demenin ne demek olduğunu da kimse bilmiyor, “nasılsın” sorununa doğru cevabın hangisi olduğunu da.
Yok; doğru cevap belli aslında; “iyiyimdir” o da.
O kadar alıştırmışız ki birbirimizi bu “doğru cevaba”; birimiz gerçekten doğruyu söyleyip herhangi bir nedenle “iyi olmadığını” belirtince şaşırıp kalıyor: “aa… iyi değilmiş” diyoruz. Yine de agnostik anlamlarına rağmen iyi olalım, çünkü iyi olmamızı istemeyen kötüler var ve gestapolar kol geziyor, diyor ve başka bir şiir çeviriyorum sizin için, bu yağmurlu akşamda, hasretle…
Üç şişe
Vatan üç şişe suydu
biri mavi, biri beyaz, biri siyah
üçünü içip kanımızla doldurduk
ama vatan teşrif buyurup içmiyor bizi
Üç şişe suydu vatan
birinde esir düştük
diğerinde şehit
bir başkasında intihar ettik
ama vatan sormaz halimizi
Üç dolu şişeydi vatan
biri hayal, biri uyanış
diğeri rüya
üçünü üst üste içtik
her şey kendinden geçti
hala da uyanmış değil kimse
Mela’nın üç şişe Mey’iydi vatan
aceleci akşamlar
ve kaçkın sabahlarda içtik
kendinden geçti mey
şişeler sarhoş oldu
Üç şişe suydu vatan
biri sarı, biri kırmızı
biri yeşil
kalbimizle nakışladık etraflarını
Ama vatan
Bir tek mutlu gün bile bahşetmedi bize
Gerçekten de üç şişede “yaşayan” bir şey değil mi “vatan” ya da var oluşun tümü (en azından yaşamak zorunda olduğumuz bu sınırlı boyutunda) gerçekten de üç şişeye sığacak denli sığ ve geçici değil mi? Ve mevcut tüm vatan algıları: ölümcül, bağımlılaştırıcı ve köleleştirici, iksir şişelerinde bizimle dalga geçen bir heyula değil mi?
En azından pandemi ifşa etti ki, hiçbir yurt kimsenin değil aslında. Ama biz yine de üç şişemize de iyi bakalım, belki bir gün gerçek bir vatana dönüşürler.