Ana SayfaManşet‘Kobani’ iddianamesi: Mürekkebe bulanmış kindarlık – Hayri Demir

‘Kobani’ iddianamesi: Mürekkebe bulanmış kindarlık – Hayri Demir

‘Kobani’ iddianamesi deşildikçe oturtulduğu zeminin ne kadar boş ve siyasi intikam maksadıyla yazıldığı anlaşılıyor. Eylemler sırasında AKP ve Hür Dava Partisi taraftarları eliyle öldürülen onlarca sivilin ismi bile iddianamede geçmiyor. Ancak HDP’lilerin meclis kürsüsündeki konuşmaları ve verdikleri demeçler bile uzun uzadıya iddianameye eklenerek balon şişirildikçe şişirilmiş.


Hayri Demir


Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin geçen hafta kabul ettiği ‘Kobani’ iddianamesini hatırlatarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu iddianameyi esas alarak HDP hakkında süratle kapatma davası açmasını istedi.

İddianame 6-8 Ekim Kobani eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile HDP’nin eski Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 siyasetçi hakkında hazırlanmıştı.

İddianamenin genel içeriğiyle ilgili çokça haber yapıldı.

Bunlardan öne çıkanı da Adana’da IŞİD tarafından öldürüldüğü kesin olan Yusuf Güldiren cinayetinin de iddianameye konu edilerek, bu cinayetten HDP’lilerin cezalandırılmasının talep edilmesiydi.

Bu yazıda iddianamedeki kimi detayları da işleyerek, o günlerde yaşananları hatırlatarak aslında tel tel dökülen iddianamenin Kobani eylemleri bahane edilerek nasıl siyasi bir baskı aracına dönüştürüldüğünü anlatmaya çalışacağız.

İddianame şişirildikçe şişirilmiş

İddianamenin tamamı 3 bin 530 sayfa, ancak bu kadar kabarık olması da tamamen yaratılmak istenen algıyla ilgili.

Çünkü iddianamenin çok büyük bir bölümü yayımlanan haberler ve 6-8 Ekim günlerinde çeşitli kentlerde yaşanan olayların ayrıntıları ve müşteki ifadelerinden oluşuyor.

Üstelik hakkında iddianame hazırlanan siyasetçilerin çeşitli tarihlerdeki konuşmaları, röportajları vs. de bu haberler arasında yer alıyor.

Demirtaş’ın röportajı bile eklendi

Demirtaş’ın 4 Kasım 2016’da gözaltına alındıktan sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadeyle ilgili yayımlanan haber, Almanca yayın yapan Neue Zuercher Zeitung gazetesine verdiği röportajda Demirtaş’la ilgili bölüm de iddianamede yer alıyor.

Oysaki bu iki haber de Demirtaş hakkında başka yargılamalara konu edilmiş olmasına rağmen iddianameyi kabarık göstermek adına dosyaya konulmuş.

Demirtaş’ın tutukluyken partisinin grup toplantısına, yine HDP’nin Olağan Büyük Kongresi’ne gönderdiği mesajlarla ilgili yayımlanan haberler de ‘deliller’ arasına eklenmiş.

Meclis kürsüsündeki konuşma da var

Eski HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün Meclis kürsüsünden 2 Ekim 2014 tarihinde yaptığı konuşması olduğu gibi iddianamede yer alıyor.

Üstelik sınır ötesi operasyon yetkisiyle ilgili tezkere üzerine yaptığı bu konuşma kürsü dokunulmazlığı kapsamında olmasına rağmen iddianamede suçlamaya dayanak gösterilen deliller arasında.

‘Tanık’ hakkında muamma

Böylesi yüzlerce haberin yanı sıra iddianamenin asıl dayanağını oluşturan tanık ve gizli tanık beyanları da iddianamedeki çelişkileri gözler önüne seriyor.

Örneğin S.B. isimli açık tanık 27 kişi hakkında tanıklık ve teşhiste bulunuyor.

Aleyhinde tanıklık yaptığı isimler arasında kimler yok ki: Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Selma Irmak, Ceylan Bağrıyanık, Demir Çelik…

S.B. ile ilgili en ilginç detay yine iddianamenin içeriğinde ortaya çıkıyor.

İddianamenin bir bölümünde S.B.’nin “ailesi üzerinden kurulan irtibat neticesinde ikna edilerek 02 Aralık 2019 günü saat: 23.35 sıralarında Irak-Türkiye sınırı Aydoğdu Hudut Karakolu sorumluluk bölgesine intikali sağlanarak güvenlik güçlerine teslim olduğu” bilgisine yer veriliyor.

Ancak iddianamenin bir başka yerinde ise S.B.’nin Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındığı belirtiliyor.

S.B. ile ilgili iddianamedeki bu çelişkili bilgilerden hangisinin doğru olduğunu bu aşamada teyit etmek mümkün değil.

Ancak S.B.’nin Emine Ayna ve Gültan Kışanak’ın KJA’ya 2009 yılında üye olduklarını öne sürmüş olmasına rağmen söz konusu derneğin 2015 yılında kurulmuş olması aleyhte yapmış olduğu tanıklıkların da ciddiyetini sorgulatıyor.

Biz bu çelişkili durumları buraya bırakarak devam edelim.

Hüda-Par’ın üstlendiği Demir cinayeti iddianamede yok

Batman’da silahlanıp sivillerin üzerine ateş açan Hizbullah’ın siyasi ayağı Hür Dava Partisi taraftarları.

İddianamede 6-8 Ekim Kobani eylemleri sırasında yaşamını yitiren 37 kişi maktul olarak yer alıyor.

Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haziran 2016’daki bir konuşmasında olaylar sırasında yaşamını yitirenlerinin sayısını 53 olarak açıklamıştı.

Yine İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi’nin olaylarla ilgili yayımladığı rapora göre yaşamını yitirenlerin sayısı 46, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre ise 48 sivil ve 2 polis yaşamını yitirdi.

Sayılar arasındaki farklılık gösteriyor ki olaylar sırasındaki yaşamını yitirmiş olanlardan bazılarının isimleri bile iddianamede anılmıyor.

Peki bu isimler kim mi?

Emrah Demir. Batman’da Hizbullah’ın siyasi kanadı Hür Dava Partisi il binasından açıldığı iddia edilen ateş sonucu yaşamını yitirdi.

Üstelik bu olay “Hüda-Par Batman” isimli Twitter hesabından Demir’in il binasına saldıran grup içerisinde olduğu, “Kahraman HüdaPar’lılar binaya saldırıyı engelledi” paylaşımıyla yer almıştı.

Öldürülen pek çok isme yer verilmedi

İddianamede yer almayan isimlerden birisi de Yunus Aktaş.

İddiaya göre; Aktaş gösteriler sırasında polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi.

Van’da yaşamını yitiren 55 yaşındaki Hamdi Caner de iddianamede yer almayan diğer maktullerden birisi.

Mardin’in Dargeçit ilçesindeki olaylar sırasında yaşamını yitiren Eshan Akdoğan ile ilgili de iddianamede tek satır bir bilgiye yer verilmiyor.

Aynı şekilde Diyarbakır’da öldürülen 42 yaşındaki Mesut Menekşe ve Yusuf Tokar da olaylar sırasında yaşamını yitirmesine rağmen iddianamede yer almıyor.

İHD raporundaki rakamların farklılık göstermesinin nedeni ise “provokasyon” olarak değerlendirilen Bingöl Emniyet Müdürü’ne dönük 9 Ekim günü düzenlenen saldırıda yaşamını yitiren iki polisin ve saldırının ardından olayla ilgili olmadıkları halde Bingöl’ün Genç ilçesinde öldürülen dört PKK’linin de rapora dahil edilmesinden kaynaklanıyor.

Ölümde de adalette de ayrım yapıldığını maktullerle ilgili bu durum bile ortaya koyuyor.

AKP’lilerin cinayetleri örtbas edildi

Devam edelim;

Eylemlerde en çok ölü sayısının olduğu kentlerden birisi Siirt’ti.

Siirt kent merkezi ve Kurtalan ilçesinde Mehdi Erdoğan, Davut Nas, Kamil Taş, Mehmet Zakir Çal, Necmettin Çelik ve oğlu Yusuf Çelik olmak üzere altı kişi hayatını kaybetti.

Mehdi Erdoğan, Necmettin Çelik ve oğlu Yusuf Çelik, Kurtalan’da 7 Ekim günü yaşamını yitirdi.

Üstelik ateş açanlar AKP’li belediye başkanı Nevzat Karatay ve akrabaları olduğu ve ölümlerin rastgele ateş açmaları sonucu yaşandığı görüntülere de yansıdı.

Soruşturma uzun süre sürüncemede bırakıldı. AKP’liler hakkında yapılan suç duyurusu işleme dahi konulmadı.

En sonunda AKP’li başkanın dahil edilmediği iddianameyle Karatay ailesinden Yavuz, Saim, Salih, Metin, Nizamettin, Mehmet, Faysal hakkında dava açıldı.

Ancak dava “öldürme” suçlamasıyla değil, sadece “Korku ve Panik Yaratabilecek Tarzda Silahla Ateş Etme”, “Silahlı Tehdit” ve “Birden Fazla Kişi ile Tehdit” ile sınırlı tutuldu.

Kurtalan’dan kaçırılarak ‘güvenlik’ gerekçesiyle Ankara’ya taşınan dava ise sonuçsuz kaldı.

Efkan Ala’nın ‘kontrol edemediği’ yerler

Kurtalan’ın ardından en çok can kaybının yaşandığı yerlerden birisi de Mardin’in Dargeçit ilçesiydi.

İlçede Bilal Gezer, Sinan Toprak, Abdulkerim Seyhan ve Eshan Akdoğan adlı yurttaşlar yaşamını yitirdi.

Bu iki ilçeyle ilgili en çarpıcı detaya geçmeden önce Demirtaş’ın 11 Nisan 2018’de Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmadaki savunmasından bir anekdotu paylaşalım.

Demirtaş, 6-8 Ekim’de yaşananlara değinirken olayların daha da şiddetlenmemesi için İçişleri Bakanlığı ile koordine halinde olduklarını aktardı ve devam etti:

Neredeyse saat başı, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile telefonda görüşüyorduk. Nerede provokasyon varsa biz il-ilçe teşkilatlarımızı seferber ediyorduk, İçişleri Bakanı, oradaki güvenlik güçlerini seferber ediyordu. Efkan Ala’yı da çağırmanız lazım. ‘Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var’ diyordu Efkan Ala. ‘Ama bu provokasyonu başka türlü, el ele vermezsek engelleyemeyiz.’ Ben de doğrudan görüşmüyordum, Efkan Bey ile Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla görüşüyorduk. Katılıyorum, büyük bir provokasyon var. Koordineli olalım, el ele olalım, bilgi akışı sürekli olsun aramızda. Nasıl durdurabiliyorsak hızlı bir şekilde, her yerde elimizden geleni yapalım.

Dönelim tekrar asıl konumuz olan Dargeçit ve Kurtalan’da emniyete emir vermekle yetkili olan ilçenin mülki idare amirleri kaymakamlara.

O günlerde Kurtalan Kaymakamı olan Muhammed Mustafa İmamoğlu, Kurtalan’dan sonra atandığı Düzce Vali Yardımcılığı görevindeyken 18 Temmuz 2016’da açığa alındıktan iki gün sonra “FETÖ” iddiasıyla tutuklandı.

Dönemin Dargeçit Kaymakamı İbrahim Gencer, Temmuz 2015’de Balıkesir’in Manyas Kaymakamlığı’na atandıktan sonra “FETÖ” iddiasıyla meslekten ihraç edildi.

Ne demişti Efkan Ala; “Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var.”

Kobani olaylarının yaşandığı günlerde tüm bu sürecin bir tarafı olan gelişmelerden anlık haberdar olan Efkan Ala bugüne kadar susmayı tercih etti!

3 bin küsur sayfalık iddianameyi bu somut bilgiler, bağlantılar ve çelişkilerle ele aldığımızda davada gerçeğin ya da adaletin değil, siyasi amaçların esas alındığı rahatlıkla anlaşılıyor.

Bunu, 26 Nisan’da başlayacak olan yargılamayla da göreceğiz.




Önceki Haber
İstanbul'da kadın cinayeti: Ferdane Kurt kaldığı otelde öldürüldü
Sonraki Haber
Basınç artıyor: İstanbul'da yaşayanların yarısı geçinemiyor