Ana SayfaGüncelVartinis katliamı AYM’ye taşındı: Zaman aşımı olmasın

Vartinis katliamı AYM’ye taşındı: Zaman aşımı olmasın

HABER MERKEZİ – Vartinis köyünde yakılarak öldürülen yedisi çocuk dokuz kişilik ailenin davasında Yargıtay’ın üç askere beraat verip, sorumlu olarak dönemin İlçe Jandarma Alay Komutanı’nı işaret etmesi üzerine avukatlar harekete geçti. Bitlis Baro Başkanı Fuat Özgül, hem tüm sorumluların yargılanması hem de iki yıl sonra dolacak zamanaşımı riskine karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını söyledi.

Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi, Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) Beldesi’nde 3 Ekim 1993 tarihinde yaşanan ve aynı aileden yedisi çocuk, dokuz kişinin yakılarak öldürüldüğü katliama ilişkin yapılan başvuruyu karara bağladı.

Daire, dava sanıkları arasında yer alan rütbeli üç asker hakkındaki beraat kararını onayarak, katliamdan dönemin İlçe Jandarma Alay Komutanı Bülent Karaoğlu’nun sorumlu olduğuna hükmetti.

Daire, yerel mahkemenin Karaoğlu hakkında verdiği beraat kararını “köyün yakılması emrini Yüzbaşı Karaoğlu vermiştir” diyerek bozdu.

Yeniden başlayacak dava, 3 Ekim 2023’e kadar kesin karara bağlanmaması halinde zamanaşımı riskiyle karşı karşıya.

Anayasa Mahkemesi’ne taşındı

Mezopotamya Ajansı’ndan Dindar Karataş’ın haberine göre katledilen Öğüt ailesinin avukatları, Daire’nin kararının ardından “Yaşam hakkı ihlali” ve “Etkin soruşturma yapılmaması” gerekçeleriyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu.

Avukatlar, yaptıkları başvuruda davanın zaman aşımına uğramaması için duruşmanın erken bir tarihe alınması, Yargıtay’ın olayda sorumlu tuttuğu İlçe Jandarma Alay Komutanı Bülent Karaoğlu’nun tutuklanması ve beraat eden diğer sanık askerler hakkında da etkin bir soruşturma yürütülmesini istedi.

‘Üç asker de sorumlu’

Başvuruda, üç asker hakkında beraat kararının onanmasının hak ihlali olduğuna işaret edilerek, şu ifadelere yer verildi:

Bu insanların yangın çıkan evden çıkarılmalarına engel olunarak işkence altında ve göz göre göre yakılarak öldürülmeleri olayında beraat eden sanıkların da bu insanların ölümünden bire bir sorumludur. Güvenlik güçlerinin insanların can ve mal güvenliğini teminat altına alacağı yerde, masum insanları diri diri yakarak öldürmeleri yaşam hakkının açıkça ihlalidir. Yine olayı gerçekleştiren şahıslara olayın soruşturulma görevinin verilmesi hakkın açıkça kötüye kullanılmasıdır.

Davanın “güvenlik” gerekçesiyle Kırıkkale’ye alınmasının da ihlal olduğuna dikkat çekilen başvuruda, “Hayatını kaybeden dokuz kişilik aileden sadece bir kişi kurtulmuştur. Dosyanın nakli sebebiyle ailelerin, bin kilometre öteye taşınan dava sebebiyle büyük sıkıntı ile karşılaşmışlardır” denildi.

Öğüt ailesi avukatlarından Bitlis Baro Başkanı Fuat Özgül, AYM’ye yaptıkları başvuru ve dava sürecini anlattı.

‘Failler asker ve polis diye soruşturma yavaş yürütüldü’

Katliama ilişkin ilk yapılan başvuruda savcılığın “terör saldırısı” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiğini anımsatan Özgül, dokuz kişilik aileden sağ kurtulan Aysel Öğüt’ün tanıklığı ile dosyanın 2003 yılında tekrar açıldığını belirtti.

2013 yılına kadar dosyanın savcılıkta kaldığını kaydeden Özgül, faillerin asker ve polis olması nedeniyle soruşturmanın yavaş yürütüldüğüne dikkat çekti.

Daha sonra savcılık görevsizlik kararı vererek dosyayı askeri savcılığa gönderdi. Elazığ Askeri Mahkemesi’ne gönderdi. Onlar tekrar görevsizlik kararı verip dosyayı Muş Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. 2013 yılında dava tam zaman aşımına uğrayacağı sırada Muş Cumhuriyet Başsavcılığı sadece dört kişi hakkında dava açtı. Tamamen ailenin zorlaması ile bu kovuşturma ve soruşturma yürütüldü.

‘Kürt olmasaydılar kıyameti koparırlardı’ 

Dava kapsamında ifadesine başvurulan tanıkların asker olduğuna dikkat çeken Özgül, şöyle devam etti:

Askerler verdikleri beyanlarda ‘Biz oraya gittiğimizde bir takım askerlere puşiler ve yerel elbiseler giydirildi’ diyorlar. Şimdi bu şekilde planlı ve hazırlıklı oraya giden kişilerin katliamdan haberdar olmaması ya da olaya müdahil olmaması mümkün mü? Bu kişiler fikir ve eylem birliği içerisinde köye gitmişler. Bir gün öncesinde zaten köye gelip ‘hepinizi yakacağız’ diyorlar. Bunların haberi oldukları halde maalesef beraat kararları onandı. Burada bir ayrımcılık söz konusu. Katledilenler Kürt değil de başka bir halk olsalardı bunlar kıyameti koparırdı. Bu kadar vahim bir katliama ilişkin davanın bu kadar uzun sürmesi bir hukuk devlet için utanç vericidir.

’28 yıldır etkili soruşturma olmadı’

“Dokuz insanı içeri tıkıp yakacaksınız. Dışarı atılan çocukları tekrar yanan eve atacaksınız. Bu kabul edilebilir değildir” diyen Özgül, 28 yıl boyunca etkili bir soruşturma yürütülmediğini vurguladı.

Özgül, Yargıtay kararıyla olayın askerler tarafından yapıldığının kabul edildiğini ve yaşananların insanlık suçu olduğunu dile getirdi.

Yerel mahkemenin zamanaşımını dikkate almasını isteyen Özgül, duruşma tarihinin öne çekilmesi için başvuruda bulunacaklarını ifade etti.

Ne olmuştu?

Vartinis’te 3 Ekim 1993 tarihinde “örgüte yardım ve yataklık ettikleri” iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucu dokuz kişi yakılarak yaşamını yitirmişti.

Evden sağ kurtulan tek kişi olan Aysel Öğüt, olayın hemen ertesinde evin askerler tarafından yakıldığını belirterek suç duyurusunda bulunmuş, ancak Muş Cumhuriyet Başsavcılığı evin “PKK tarafından yakıldığını” ileri sürmüştü.

Aysel Öğüt’ün 2003 yılında yaptığı yeni suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma sonucu, dönemin Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üst Teğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan 2013 yılında dava açılmıştı.

“Güvenlik gerekçesiyle” Muş’tan Kırıkkale’ye nakledilen davanın 10 Haziran 2015 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmasında esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, ihmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek suçundan dokuz ölümün her biri için 20 ila 25’er yıl, yani toplamda her sanık için 180 yıldan 225 yıla kadar hapis cezası verilmesini istemişti.

1 Mart 2016 tarihli karar duruşmasında savcı, mütalaada yaptığı değişiklikle Bülent Karaoğlu dışındaki sanıkların beraatini istemiş, mahkeme heyeti ise tüm sanıkların beraatine hükmetmişti.




Önceki Haber
İktidar, sermaye ve adaletin eksikliği işçileri öldürüyor
Sonraki Haber
Berfo Ana gözleri açık gitmişti: Cemil Kırbayır dosyası zaman aşımı gerekçesiyle kapatıldı