Mezopotamya’nın denizi andıran uçsuz bucaksız ovasının ortasında yükselen bir Süryani Köyü; Bülbül. 100 yıl önce 100 haneli köyde bugün sadece 10 hane var. Köylüler, tüm zorluklara rağmen kültürler ve inançlarını koruyarak yaşamaya çalışıyor. Az sayıdaki Süryani köyünden biri olan Bülbül’ün ironik bir yanı var. 7 kilisesi olan köyde 20 yıldır hiç papaz yok.
Mardin’in Yeşil ilçesine bağlı Bülbül köyü, ülkede sadece Süryanilerin yaşadığı ender köylerden biri.
Dağların çevrelediği köy, Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız alanı üzerinde yükseliyor.
Eskiden bir hayli kalabalık olan bu köyde bugün yalnızca 10 hane kalmış.
Doğduğundan bu yana Bülbül’de yaşayan Aziz Yıldız, “100 yıl önce 100 haneymiş köyümüz, savaş ve hırsızlık gibi olaylar yüzünden birçok kişi göç etti” diyor.
Yıldız, göç edenlerin bir kısmının Suriye’ye bir kısmının Lübnan’a bir kısmının ise Avrupa ve ABD’ye gittiğini anlatıyor.
Yıldız, “Köye dönmek isteyen olmuyor mu?” sorumuza ise, “Az sayıda kişi. Dönenler maddi durumu kötü olanlar, iyi olanlar dönmeyi tercih etmiyor. Çünkü burada iş imkanı yok. Çocuklarımız da burada geçimlerini sağlayacağı alanlardan yoksun” yanıtını veriyor.

Çocukken köylerinin daha kalabalık ve güzel olduğunu belirten Yıldız, göç arttıkça Bülbül’ün hayalet bir köye dönüştüğünü belirtiyor.
Yıldız, göçlere neden olan ayrımcılıkların sona erdiğini de ekliyor:
Çevredeki köylerle eskisi gibi sorun yaşamıyoruz, kardeşçe yaşıyoruz. Herkes insanlığı, değerini öğrendi. Kimse kimseye karışmıyor. Eskiden ayrımcılık vardı artık bitti. Kimi korkudan durdu, kimi bildi insan oldu durdu. Bilmeyen cahil insanlar hakaret ediyordu. Hepimiz insanız. Birbirimize hakaret ettiğimiz zaman kendimize hakaret etmiş sayılırız.
Yıldız, köyde nasıl geçindiklerini ve yaşam koşullarını şöyle anlatıyor:
Biz Süryani Kadimiz (ilk Hristiyanlar). Eskiden bahçelerimiz çok güzeldi, gelir de iyiydi. Kuraklık yüzünden sular azaldı. Eskiden şehirlerden gelmiyordu sebze, meyve buradan oraya gidiyordu. Şimdi ise kuraklık nedeniyle artık yetiştiremiyoruz hep dışarıdan geliyor. Neredeyse yüzde 80, 90 tarım durmuş durumda. Sadece ev ihtiyaçlarımızı yetiştirebiliyoruz. Ektiğimiz ekinin neredeyse yarısını bile biçemiyoruz, zarara giriyoruz. Paramız buharlaşıp gidiyor. Verim de gelir de yok. Bunun dışında hayvancılıkla uğraşıyoruz. Köyün büyük kısmı yıkık, maddi durumlar zayıf olduğu için köy bakımsız kaldı.
Bülbül’ün anlattığına göre eskiden geçim kaynaklarından biri de üzümmüş. Ancak kuraklık üzümleri de vuruyor.
Köyü çevreleyen dağların eskiden bağlarla dolu olduğunu söyleyen Yıldız, “Şimdi şarap üretimi de çok az. Her aileden 50, 100, 200 kilo şarap çıkıyor. Herkes eline geçen kadarını yapabiliyor. Katkısız sadece üzümü ezerek yapıyoruz. Ezdikten sonra kovanlara bırakıyoruz. 50 gün sonra süzüldüğü zaman artık içime hazır. Eskiden çok fazla üzüm vardı. Siyah üzümler öküzgözü şaraplıktı, beyaz şire üzümü ise pekmezlikti” diyor.
Köyün en dikkat çeken noktalarından biri ise kiliseler.
Aslında geniş bir alana yayılan köy hanelerin birer birer azalması nedeni ile küçük bir muhite dönmüş durumda. Ancak köyde hala 7 kilise var. Anca hiç papaz yok.
Köylerindeki papazın 20 yıl önce yaşamını yitirdiğini belirten Yıldız, o zamandan beri kilisenin kapalı olduğunu dile getiriyor.
Kilise bazen geçici olarak açılıyor. Cenazede, vaftizde Mardin’den geliyor papaz. İnsanlar az olduğu için, maaş da az oluyor. Çünkü maaş, cemaat tarafından karşılanıyor ve burada çok az kişi olduğumuzdan, maddi durumumuz da yetersiz olduğundan hiçbir papaz gelmiyor. Papaz yok, kilise kapalı. Sahipsiz, hayalet bir köy.
Ayrıca köyde okul da bulunmuyor. Yani okulun binası var ancak içinde eğitim yok. Öğrenci sayısı azaldığı için öğrenciler, Yeşil ilçesine gitmek zorunda kalıyor.
Yıldız, çevredeki Süryani köylerinin çoğunun da göçler nedeniyle boşaldığını anlatıyor.
Mesela 300 yıl önce Yeşilli, Kabala, Uzun köy, Sancar köy Hristiyandı. Hala orada manastır, kilise gibi Hristiyanlık eserleri var. Hristiyanlık’tan öncesine Romalılara ait eserler de var. Kimi açlıktan kimi korkudan kimi savaştan ya din değiştirdi ya da göç etti. Kendileri gitti sadece eserleri kaldı. Belki bu köyden gidenler bile Süryani olarak kalmadı.
Yukarıdaki dağlarda oyulmuş 3 katlı kayada, ibadethane vardı. Roma İmparatoru Hadrianus döneminde, kendileri Allah’a inanmadıkları için Hristiyanlar’a ferman kaldırdı. Bütün Hristiyanlar kayalarda, mağaralarda, kayaların çatlarında yaşamak zorunda kaldı Bizans dönemine kadar. Bizanslılar döneminde verilen emirle, ferman bitti ve düzlüğe inebildiler.
Yıldız, tüm zorluklara rağmen sözlerini şöyle noktalıyor:
Süryani olarak Süryani köyünde yaşamak çok güzel. Ne yabancılar bize karışıyor ne biz onlara. Düşmanlık kötü bir şey o artık ortadan kalktı.
Yıldız’ın ardından yanlarına gittiğimiz kadınlar da bir yandan mutfak hazırlıklarını yaparken bir yandan köydeki anlatıyor.
Göç eden kimsenin dönmediğini belirten kadınlar, “Çünkü geçim sağlayacak bir alan yok” diyor.
Her şeye rağmen bir Süryani olarak Süryani köyünde yaşamanın mutluluk verici olduğunu söyleyen kadınlar, köyde iş bölümü noktasında cinsiyet ayrımının olmadığını vurguluyor.
“Erkek ve kadınlar birlikte çalışıyoruz” diyen kadınlar gülerek ekliyor:
Ayrı işler yok bizde aynı işleri yapıyoruz. Hatta daha ağır işler onlarda.