Mayıs 2023 seçimlerinde muhalefet partilerinin de şapkası düştü ve “keşke …!” denen, denmesi gerekenler görünür hale geldi. İzleyebildiğimiz kadarıyla sosyalist, sol muhalefet şapka düştükten sonra, görünür hale gelip “keşke …!” dedirten her bir başlıkta derinlemesine değerlendirme yapmak niyetinde. Parlamentonun üçüncü büyük partisinde de doğal olarak benzer bir durum yaşanıyor.
Seçimler sonrası
İktidar, başka ülkelerdeki benzerleri gibi, elindeki yegâne meşruiyet aracını kullandı, seçimleri gerçekleştirdi ve yoluna devam ediyor. Dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmeler, ülkedeki çok yönlü ekonomik ve siyasi kriz ortamında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ikinci dönemine “tek adam” değişmeden girmiş olsa da kabinenin çoğunluğu ilkinden farklı olarak teknokratlardan oluşuyor. Bu durumu ülke içinden daha çok, dünyaya yönelik bir mesaj olarak okumamız mümkün. Yanı sıra, seçimler sırasında MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan iki kişiden birisi dışişleri diğeri de savunma bakanı olarak kabinede. Bir de beş yıl önce hakaret ederek, suçlayarak dışladıkları kişi de hazine ve maliye bakanı yapıldı.
Bununla birlikte, biliyoruz ki bu kabineden ne ekonomik ve sosyal yönden işçiye, emekçiye özetle, yaşayabilmek için emek gücünü satmak zorunda olanlara yönelik olumlu gelişmeler ne de iç ve dış çatışmalara yönelik barışçıl bir değişim beklemek mümkün. AKP, hükümet olduğu günden bu zamana kadar kamu iktisadi teşekkülleri başta olmak üzere, satabileceği her şeyi sattı, “devretti, kiraya verdi”, kendisi için kaynak yarattı. Elinde, “kiraya” verdiklerinin satışıyla ekolojik yıkım makinası olacak olan “çılgın proje” Kanal İstanbul dışında herhangi bir şey de neredeyse kalmadı. Zaten bunları da uluslararası ve yandaş sermaye için kullanacak. Ancak tüm yaşanacaklardan ekonomik olarak kendi seçmen tabanı da olumsuz etkilenecek. Hükümet, bu zorunlu gelişmelerin yaratacağı tepkiyi azaltabilmek amacıyla Şubat 2023 depremleri sonrasındaki deneyiminden de yararlanarak, tarikatları devreye daha da çok sokacak. Bir taşla iki kuş vurabilme hedefine hizmet edecek şekilde; günlük yaşamın bir yandan muhalefetsizleştirilmesi, diğer yandan günlük yaşamın Sünni dinci bir kalıp içine alınması sağlanmaya çalışılacak.
Seçimlerde devlet memuru olarak oy kullanan iki yeni bakanın varlığı da gösteriyor ki Kürt sorununun silahlı ve suikastlı çözümü için daha büyük adımların atılması ve bunun gerektirdiği uluslararası ilişkiler ve sınır ötesi faaliyetlerin her türlüsü büyük bir ivme kazanacak. Bu iki “uzman” ise tek adamın emirleri yerine getirilirken, daha az çam devrilmesi için çaba gösterecek. Türkiye ve Orta Doğu halkları için daha çok gözyaşı ve kan demek olan bu durum da yukarıda kısaca ifade edilmeye çalışılan ekonomi alanında yaşanacaklar da gösteriyor ki çözümü hiç kimseden ama hiç kimseden bekleyemeyiz. Bu dönemde bizler için: “Siyaset, örgütlenme ve (birlikte) mücadele” vazgeçmememiz gereken kavramlar olacak. Bu alanlarda ne kadar başarılı olursak o kadar az kaybedeceğiz hatta kazanabileceğiz. Bu bağlamda, cesaret ve umut etmeli, cesareti ve umudu büyütebilmeliyiz.
HDP için yeterli mi?
Seçim sonuçları muhalefet partilerinin şapkasını düşürdü ve en kısa zamanda tartışılması gereken hemen her şey görünür oldu. Elbette bakmasını bilenler, ortaya çıkanı görmeye, gördüğünü anlamaya çalışanlar için. Bu bağlamda, kendilerine küçük bir önerimiz olacak; AKP-MHP iktidarı tarafından gerçekleştirilip, muhalefet partilerinin neredeyse tümünün kendileri için bir fırsat zannettikleri, 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu’nda yapılan son değişiklikle hazırlanan tuzağa bilerek ve isteyerek nasıl düştüklerini tartışarak başlayabilirler. Muhalefet partilerinin hemen hepsi seçim değerlendirmesi ve “başarısızlığın” nedenlerini tartışmak üzere kendi meşreplerince kolları sıvadı. Ancak, diğer siyasi partilerin yapmakta olduğu gibi, seçim sonuçları ve nedenlerini değerlendirip, yöneticileri değiştirmek, HDP için yeterli olmayacaktır. Hatta bu seçimlerde ortaya çıkan durumun analizi, 2023 seçim sürecinin değerlendirilmesi, söz konusu zaman dilimindeki dünya, Orta Doğu ve Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal durum başlıklarını içerecek tarzda bir tartışma kapsamı dâhi işlevsiz kalacaktır. Çünkü HDP, bu ülkenin ilk ve tek Kongre partisidir. Farklı bir paradigmaya ve paradigmasının gereği farklı bir yapılanmaya sahiptir. Türkiye halklarının eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve barış içindeki bir toplumsal yapı içinde birlikte yaşamını hedeflemektedir. O nedenle, yapılması gereken tarihsel bir sürecin siyasal değerlendirmesi olmalıdır.
Neden ve nasıl?
Böylesi bir momentte, HDP için toplumsal alanın meclislerle örgütlenmesi ve bu meclislerin kongreyi oluşturması, seçimlere de bu kongrenin partisiyle girme gibi bir stratejinin ve hedefin içeriğinin ve nedenlerinin, bu başlıklarda daha önce yürütülmüş olan tartışmaların, hayata geçirilmiş uygulamaların ve ortaya çıkan deneyimlerin başlangıcından günümüze kadarki zaman diliminde bir süreç olarak değerlendirilmesi daha da önem kazanmıştır. Sürecin herhangi bir dönemini-anını siyasetin dışına çıkartmadan, ancak, gerçekleştirilmesi gereken analitik değerlendirmenin de bilim insanı titizliğinde ve bilimsel yöntemi kullanarak yapılabilmesi gerekiyor.
Bir “tez” yazmaya hazırlanır gibi plan yapılmalı (yol haritası değil), veri kaynakları değerlendirilmeli, toplanan veriler analiz edilmeli, yorumlanmalı ve tartışılıp yazılı hale getirildikten sonra da hayata geçirilebilmelidir. “Olumlu ya da olumsuz” değerlendirmesi hiçbir başlığı/veriyi dışarıda bırakma gerekçesi olmamalıdır. İfade edilmeye çalışılan bu sürecin tek bir kişinin ya da tek bir kurumun değil; birlikte, yüz yüze, kol kola, dostlukları, umudu ve cesareti büyütecek biçimde olması gerektiğidir elbette.
Ne için?
Beklenti, HDP’nin kendi öncülü, üyeleri, bileşenleri, ittifak üyeleri, yöneticileri ve organlarıyla bu süreci “YENİDEN BAŞLANGIÇ”a dönüştürebilmesi olmalıdır. Böyle bir sonuca, yalnızca parti yönetiminin ya da üyelerinin değil, Türkiye halklarının, işçi ve emekçilerinin, gençlerinin, kadınlarının, LGBTİ+’lar başta olmak üzere tüm ötekileştirilenlerinin barış içinde ve eşitlikçi bir toplumda yaşayabilmek için gereksinimi var.
O nedenle, bu satırların amacı yalnızca bir yöntem önerisinde bulunmaktır. Bununla birlikte, sadece küçük bir öneriyi, “HDK ve HDP’nin varlığının stratejik ve yapısal varlık ve anlamlarının” değerlendirmesinde kullanılmasının yararlı olacağı düşüncesiyle paylaşmak istiyoruz: Lütfen, önümüze koyduğumuz bir paradigmayı, stratejiyi, hedefi ve/veya işi hayata geçirmedeki başarısızlığımızı “paradigmanın, stratejinin, hedefin yanlışlığı-eksikliği” ile açıklamaya çalışmayalım.
Bugüne gelişimizin yakın dönem kronolojisi
Aşağıda kronolojik olarak sıralanan ve yalnızca tarihleri ve ana başlıklarıyla ifade edilen her bir dönem (daha da inceltmek tabii ki mümkün), o dönemi ortaya çıkartan dinamiklerle birlikte, bir süreç olarak ayrı ayrı değerlendirilmeli ki bugüne nasıl, neden gelindiği ve bundan sonra nasıl devam edileceğinin “doğru” yanıtı ortaya çıkartılabilsin.
22 Temmuz 2007: Genel seçimlerde “Emek ve Barış Bloku”
12 Eylül 2010: Anayasa Referandumu
12 Haziran 2011: Genel seçimlerde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”
15 Ekim 2011: HDK’nin kuruluşu
a) Toplumsal alan, siyasal alan, meclis, kongre, parti, kongre partisi, toplum, halk, sınıf, kimlik, siyaset vb. başlıklar, önce kavram olarak ve dünya örnekleriyle birlikte tarihsel süreç içinde ele alınabilmelidir.
b) HDK’de başlayan bileşenli yapı, bileşen hukuku, bileşenlerin yeri ve rolü
15 Ekim 2012: HDP’nin kuruluşu
Mayıs-Haziran 2013: Gezi-Haziran İsyanı
30 Mart 2014: Yerel seçim
28 Nisan 2014: BDP’li milletvekillerinin HDP’ye katılımı
10 Ağustos 2014: Cumhurbaşkanlığı seçimi
7 Haziran 2015: Milletvekili seçimi ve 63. Hükümet
1 Kasım 2015: Milletvekili seçimi
15 Temmuz 2016: Asker kalkışması
17 Nisan 2017: Anayasa Referandumu
24 Haziran 2018: Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi
31 Mart-23 Haziran 2019: Yerel seçimler
Ve son olarak, 2023 seçim sürecinde Emek ve Özgürlük İttifakı, hedefleri, ilişkiler, sonuç ve ittifak içinde bileşenli bir parti olarak HDP’nin yeri.