On dört Mayıs günü seçimin ilk açıklanan sonuçlarında yaşadığım şaşkınlık, ilerleyen saatlerde üzerime derin bir sıkıntının çökmesinin habercisi olmuştu. Bir şeyi bu kadar isterken “bu duygu kırılmasını hatırlamalıyım” diye sonraki günler dersimi çıkarmıştım. Ertesi gün, yani o ünlü 15 Mayıs sabahı uyandığımda Duman’ın solisti Kaan Tangöze’nin solo albümündeki şarkısını söylemeye başlamıştım. “Geleceğim, bekle dedi, gitti. Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu. Ama kimse ölmedi.” Özdemir Asaf’ın bu dizileri birkaç gün bana eşlik etti. Evet ne yazık ki içinde bulunduğumuz koşullarda an itibariyle bir değişiklik olmamıştı. Seçim öncesi konuşurken, ”15 Mayıs sabahı için her iki ihtimalde de siyasi mücadeleye devam” yorumlarımı hatırlayınca tesellim arttı. Tam olarak ne bekliyorduk bu seçimden? Soru kritik ne yazık ki! Bunalmış olmak, nefes almak gibi gerekçeleri ayıkladığımda kendime en yakın cevap, cezaevinde haksız yere tutulan insanların hukuki haklarını kazanması ve işlenen cinayetlerin durması oldu.
Kürtlere ve siyasetçilerine dönük korkunç bir dönem geçirmiştik. Sadece hoyratlık, hukuksuzluk, keyfilik vs. değildi bu dönem. Düşmanlık örgütlenmiş, nefret ekilmişti. Seçim süreci ise bunun tamamlayıcısı oldu. Burada “referans” alınan bir merkezkaç kuvvet devreye girdi. Newton mekaniğine göre duran bir cisme etki eden kuvvet o cismin ivme kazanmasına neden olur. Dönen bir “referans” çevresinde tüm nesneler üzerinde etkili gibi görünen bir “eylemsizlik kuvvetidir” bu! Hayali veya sözde kuvvet olarak da adlandırılır. Her iki blok için de Kürt siyaseti ile ilişkilenme Türk milliyetçiliğinin değişen tonlarıyla örüldü ve merkezkaç kuvveti olarak “milliyetçilik” kullanıldı. Vebalı muamelesi gören Kürt siyaseti seçimin karşıtlık açısından belirleyeni olmuştu. Seçim bitti ancak tufan dindi mi bir bakalım!
Başarı, başarısızlık değerlendirmeleri altındaki Yeşil Sol/HDP (Halkların Demokratik Partisi) merkezli tartışmalar Kürtler’in kendi mahallesinde son hızıyla devam ediyor. Kaybedilen oy miktarı kısmen de olsa objektif bir değerlendirme imkanı sunmakta. Eğer sandıktan çıkacak oy sayısına dayanmış bir yarışa girmişseniz doğal olarak düşen oy sayısı hanenize kayıp olarak yazılıyor. Batıda TİP (Türkiye İşçi Partisi) ve CHP’ye (Cumhuriyet Halk Partisi) “kayan oylar” sınıflaması ile açıklanacak oy düşüşü, Kürt coğrafyasında başka bir gerçeğe dönüşüyor. Yeşil Sol/HDP siyasetçilerinin bu konudaki iç görüsü ve mütevazi tavrı herkesin malumu. Tersi bir iddia yok gibi. Ancak, sorun tam olarak bu değil. Merak edilen, kök nedenlere ulaşmak için ne kadar kazmaya devam edileceğinde. Son 20 gündür çokça yazılan çizilen şey var ancak en keskin çıkış önceki dönemlerden HDP Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş tarafından yapılmış oldu. Eleştiri mi yoksa kopuş mu tartışmaları biraz da magazinsel yürütülmekle beraber, Demirtaş söylediklerini, “aktif siyaseti bırakıyorum” minvalinde bağlamasıyla önemli mesajlar verdi. Çok su kaldırır bu tartışma. Zaman ne yazık ki Demirtaş ve onun gibi hukuksuz şekilde cezaevinde tutulan siyasetçi, aktivist ve cezaevine girmeye aday olanlar aleyhine işlemeye devam ediyor.
Konuyu sadece bir seçim dinamiğine, ittifaklara bağlamak kök neden tartışmasında dezavantaj olurdu. Zira 2015 Haziran seçimlerinde görülen zirve sonrası, 2018 seçimlerine kadar resesyon olarak tanımlanacak bir dönem geçildi. 2018 seçimleri sonrasında ise gerileme daha net izlenebilir oldu. “Yankı odası” etkisinden çıkıp sahici olmayı buraya kadar çekmek gerekiyor. 2019 yerel seçimlerini de dahil ederek bunları söylemek mümkün. Kürtlerin üç sacayağı olan mücadele, direniş, bedel üzerine kurulmuş kazanımları Ankara-Meclis merkezli siyaset denkleminde başka bir boyuta kaydı. Sadece AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) olarak görülmeyecek kartel iktidarın yarattığı hukuksuzluk ortamında sürekli bedel ödeyen, enerjisinin çoğunu buraya aktarmak zorunda kalan Kürt siyasetinin, diğer ayaklardaki gerilemenin etkisiyle kitlesiyle bağları zayıfladı. Mücadele ve direniş ayakları her dönem için farklı içerikler kazanabilecek muhtevaya sahip olmuştur. Buradaki yaratıcılık yılgınlığın gölgesinde kaldı. Toplumsal üretkenlik zayıfladı. Dayanışma ve toplulukla etkileşme kabiliyetlerinin azalmasıyla kayyım politikalarının yerleşmesine göz yumulmuş oldu. Seçimlerle gitme ve gelme dinamikleri merkezi politik hedef halinde kendisini örgütledi. TİP ile ittifak koşulları, özne olamama eleştirileri, seçime yaklaşırken kitleye liderlik yapılamaması vs. gibi sıralanan eleştirilerin tümünün kaynağı uzun yıllara yayılmış hantallıktan ileri geliyor. Çatışmaların durduğu ve müzakerelerin başladığı 2013-2015 yılları sürecinin örgütlenmesinde, toplumsallaşmasında hangi eksikler yaşandıysa 2018 sonrası da benzeri yaşandı. 2015-2018 arasında yaşananları değerlendirme dışı tutarsak HDP, toplumsal kazanımları ve değerler sistemini yeni kuşaklara aktaracak araçlar yaratamadı.
“Yankı odası etkisi”, aynı düşünce etrafında birleşen insanlara sunulan bilginin orada sınırlı kalması, aynı görüşteki düşüncenin pekiştirilerek hiç sorgulanmadan benimsenmesi ve gerçeğin kendisinin inanılmaz bir hale dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Böyle bir etkinin varlığında karşıt düşünceler baskılanır ya da kendilerine bir form bulamaz. İletişim için “sosyal medya” şans olarak görülmeli mi tartışılabilir. Yankı odası etkisini kullanmak için iktidarın daha fazla kaynağı olduğunu biliyoruz. Hem kendi kitlesini konsolide etmek için farklı medya kanallarını kullanarak bunu yapabildi hem de muhalefetin “kendin çal kendin oyna” sınırlarını belirleyebildi. Yeşil Sol/HDP algısını yönetmekte de benzer metodolojiyi uygulandı. “Seküler milliyetçi” olarak tanımlanan ve doktrin içermekten çok kavramlarla sınırlarını belirleyen kitleyi “beka” söylemiyle kendisine doğru süpürdü. İki seçim arasında muhalefeti de aynı trene bindirmesiyle Yeşil Sol/HDP seçmeninde çaresizlik duygusunu üretmeyi başardı. Seçmen için “dönülmez akşamın ufkunda” son bir şans diyerek bu süreci tamamlamak zorunluluktu. Bir şekilde tamamlandı. Seçimin sonucundan bağımsız AKP iktidarında mutlak, ezici galibiyet hissini engelleyen bu sayede yine Yeşil Sol/HDP oldu.
Son yazımda seçim sonrası sağlık hizmetlerinin dönüşümü için bir yol haritası üzerine yazmış ve beklentiyi kendi açımdan yüksek tutmuştum. Açıklanan kabinede değişmeyen iki bakandan birisi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca oldu. Medipol Hastaneleri sahibi olduğunu bildiğimiz Koca, hastanesine tanınan KDV istisnası, sigorta pirim işveren hissesi, makine teçhizat desteği, gümrük vergisi muafiyeti ile çıkarlarını yeniden tesis etmiş görünüyor. Kabinenin geri kalanında ise bize amorti vurdu. Süleyman Soylu’nun olmadığı bir kabinede “Kürt kökenli” bakanlar için beklentiyi yüksek tutanların görüşlerini dışarıda bırakırsak, devlet bürokrasisini bilen bir heyet olduğunu söylemek mümkün. Önceki bakanlar kurulundaki kuralsız fanatizm yerine daha ölçülü ve yerel seçimlere kadar “zevahiri kurtarmak” çabasında yorumlanacak bu bakanlar kurulunun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik tutumunda değişiklik olarak yorumlanması fazlaca iyi niyetli olacaktır. Düşmanlık baki ve hukuktan beklentimizi canlandıracak emare yok gibi.
Bu süreçten hangi dersler çıkaralım ve ne yapalım? İlk yapılacaklardan biri yankı odası etkisinden çıkılması! Yol haritası ise kamusal aklın yeniden üretilmesinden geçiyor. Kamusal akıl üretmenin üç temel unsuru olduğu söylenebilir: 1) Kamusal alanda farklı görüş ve düşüncelere sahip kişilerin bulunması 2) Farklı görüşlere sahip kişilerin bir araya gelebileceği mekanların olması 3) Bu mekanlarda farklı görüşlerin kamusal tartışmaya aktarılabildiği iletişim alt yapısının bulunması. Sahicilik içeren, yargılanmadan insanların özgürce konuşabildiği mecralar oluşturmalıyız. Bununla kalmayıp Foucault’nun önerdiği biçimiyle heterotopik mekanlarda üretmeninin koşullarını sağlamalıyız. Sağlıcakla kalın… Umudu yaşatın…
Cegerğun Polat kimdir?
Kardiyoloji uzmanı, Dr. Öğretim Üyesi. Çukurova ve Ankara Üniversitesi’nde eğitim aldı. İstanbul’da özel bir hastanede çalışıyor. TTB’nin çeşitli kademelerinde toplum sağlığı mücadelesini uzun yıllardır sürdürüyor. Demokratik eğitim pratiklerinin geliştirilmesi için çalışmalar yapıyor. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi.