Ana SayfaYazarlarKemal Taylan AbatanNeo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (V): Devlet  

Neo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (V): Devlet  


Kemal Taylan Abatan*


Devlet konusu çağlar boyunca tartışıldı. Antik Çağ’dan bu yana filozoflar devlet üzerine çeşitli düşünceler ortaya attılar. Hepsinin birleştiği bir şey varsa, devletin insan yaratımı bir kurum olup, insana dair olan her şeyin düzenleyicisi olabileceğidir. Bunu, devleti reddedenler de, tam aksine devletin gerekliliğini ortaya koyanlar da bir şekilde kabul etmiştir. Gerek devletin bir teşkilat olarak insan yaratımı olan alanları düzenlemesi, gerekse bunun bir zor aygıtı olduğu düşüncesiyle sınırlanarak serbest girişimlerin koruyucu haline gelmesi devlet tartışmalarının konusudur.

Klasik liberal düşüncede devletin sınırlandırılması düşüncesi, Thomas Hobbes’un Leviathan’da çizdiği devlet tasvirine karşılık olarak ortaya çıktı. John Locke, toplumun üzerinde eli sopalı bir şekilde tasvir edilen devletin yasalarla sınırlandırılmasını; doğal haklar dediği yaşam, mülkiyet ve özgürlük haklarının bu yasalarla güvence altına alınmasını savundu. Nitekim 17. yüzyıl İngiltere’sinde bu düşünceler karşılık buldu ve monarşik yönetimler yasalarla sınırlandırılarak modern anlamda devlet biçimine doğru gelişen tarihsel bir süreç başladı. Klasik liberal düşüncenin siyaseten temel anlayışlarından biri olan sınırlandırılmış devlet düşüncesini neo-liberaller de kendi mirasları olarak gördüler.

Friedrich A. Hayek’e göre sınırlandırılmış devlet düşüncesi, serbest piyasa düşüncesinin ana kaynaklarından birini oluşturuyordu. Hayek sınırlandırılmış devleti, iktisadi ve bireysel özgürlüğün hukukla güvence altına alınması olarak tanımladı.[i] Bu düşüncede ortaya konulan devlet biçiminin sorumluluğunu oluşturan işler olduğu gibi, karışmaması gereken işler de bulunmaktaydı. Hatta karışmaması gereken işler daha çok ön plana çıktı. Sağlık hizmetleri, yolların yapımı, asayişin sağlanması, temizlik hizmetleri, yolların yapımı gibi konular devletin işlerini oluşturmaktaydı. Diğer yandan devlet, bu işleri düzenlerken kimseyi ücret ödemeye zorlayamayacağı gibi, herkes için eşit oranlarda koyduğu vergilerle bu işlerin kaynağını yaratmalıydı. Bu işler harici devletin bireyleri zorlayacağı her türlü faaliyet zorlama olarak tanımlandı.

Zorlamanın geliştiği durumlar ise bireysel özgürlüğe ve serbest piyasaya müdahale olarak görülen, merkezi sosyal, iktisadi ve siyasi planlamalardır. Devletin özellikle üretim araçları üzerindeki mülkiyete müdahil olduğu durumlar serbest piyasada her biri birer girişimci haline gelmiş bireylerin özgürlüğünü elinden almaktadır. Hayek’e göre, üretim araçlarındaki mülkiyet eğer merkezi bir şekilde planlanırsa bu durum monopoller oluşturacağı gibi, bireylere her alanda şart koşulacak zorlamaları da beraberinde getirmekteydi. Bunun içinse Hayek, “hukukun üstünlüğü” ilkesini öne çıkardı.[ii] Herkes için soyut, eşit ve genel olan bu kurallar sayesinde devlet sınırlandırılırken, bireylerin özgürlüğü güvence altına alınacak ve serbest piyasa düzeninde kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri faaliyette bulunabileceklerdi. Aynı zamanda hukukun üstünlüğünü besleyen “güçler ayrılığı” ilkesi sayesinde devletlerin yöneticileri farklı mekanizmalar tarafından sürekli olarak denetim altında olabilecekti.

Hayek’in devlet düşüncesinde, devlet yöneticileri her biri birer işletmeci olarak düşünülmüştür; tam da bireysel özgürlük düşüncesinde ortaya koyduğu biçimde her biri birer girişimci olan bireylerin tasvir edildiği biçimde. Demokrasiyi çoğunluk yönetimi olduğu için eleştiren Hayek, devletlerin sürekli atanmış memurlar, uzmanlar ya da bu iş için liyakat sahibi olan kişiler tarafından yönetilmesi gerektiğini öne sürdü.[iii] Böylece serbest piyasanın işletmecisi olan devlet, yine serbest piyasada tecrübe kazanmış olan işletmeciler tarafından yönetilebilecektir. Serbest piyasada tecrübe kazanmış olan işletmeciler, kendi çıkarlarını korudukları gibi diğer tüm bireylerin de çıkarlarının ne olacağına dair bilgiye sahip oldukları için onların da çıkarlarını koruyabilecektir.

Serbest piyasada temel çıkarı mülkiyet olan bireylerin mülkiyet haklarının sınırlandırılmış devletin yöneticileri tarafından güvence altına alınmasıyla üretim araçları üzerindeki mülkiyetin mümkün olduğunca çok bireye açık hale gelmesi sağlanacaktır. Çünkü Hayek’e göre mülkiyet, tarihsel olarak bireyin özgürlüğünün temel şartıdır. “Modern ve Büyük Toplum”a ancak özel mülkiyetin güvence altına alınmasıyla ulaşılabilir; özel mülkiyetin mümkün olduğunca çok yayıldığı bir düzende bireylerin herhangi bir otoriteye ihtiyacı kalmayabilir.

Neo-liberallerin tasvir ettiği düzende bireysel ve buna bağlı olarak gelişen iktisadi özgürlüğün devlet tarafından güvence altına alınması kontrolsüz özelleşmeyle birlikte şirketleşmeyi, şirketleşmenin herhangi bir denetleme olmadan küresel boyutta bir hale gelmesiyle de “şirket mutlakiyetçiliği”ni doğurması kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşti.[iv] Herhangi bir kurala bağlı olmayan bu yayılım sayesinde şirketlerin elde ettiği sermaye birikimleri sayesinde devletlerin kontrollerini ele geçirmesi de ortaya çıktı. Milton Friedman’ın öne sürdüğü biçimde, sermaye birikimi sağlandığında şirketlerin devlet yönetimlerini belirleyecek olan seçimlere etki etme imkanı doğdu.[v]

Doğrudan devlet yönetimine nüfuz eden bu anlayış sayesinde şirketler devletin kontrolünü ele geçirebildi. Üstelik bunu yaparken de Hayek’in öne sürdüğü biçimde, herkes için eşit uygulanan kurallardan faydalandılar. Sınırlandırılmış devletler tarafından güçlendirilmesi planlanan yerel yönetimlerin yapmakla görevli olduğu hizmetler harici sosyal sorumluluk alanlarına girmekten kaçındılar; çünkü serbest piyasa düzeninde kayba uğramış ve yok olmaya yüz tutmuş kimselerin sorumluluğu bir başkasına yüklenmemeliydi. Yarattıkları ve adına sivil toplum dedikleri kurumları da yine kendi çıkarlarına kullanabilecek bir biçimde veya kendilerine bir tehdit oluşturmayacak biçimde dizayn ettiler. Tüm bunlarıysa, demokratik seçimler sayesinde halk iradesine dayanarak, kimsenin itiraz edemeyeceği bir çoğunlukla seçilen hükümetler aracılığıyla gerçekleştirdiler. Dolayısıyla bu durum bir tip şirket hegemonyasına dönüştü. Ortaçağ’ın feodalizmine benzer bir biçimde, toprak sahiplerinin soylu olarak tanımlanması ve devlet yönetiminde söz sahibi olmasının yeni bir biçimi karşımıza çıktı. Şirketlere tahsis edilen coğrafyalarda devasa ve sadece maksimum kâr amacı güden projeler yürütüldü. Aynı zamanda bunun değiş-tokuş ilişkilerine dayanıyor olması yeni bir ticari ilişki biçiminin ortaya çıkmasını sağladı. Bu ilişki biçimi milyarlarca dolar servete sahip olan patronların temsilcilerinin küresel boyutlarda kurdukları küresel ağlar sayesinde merkantalizmin güncel bir biçimi şeklinde gerçekleşti. Sadece kâr amacıyla işleyen bu düzenin adına ise finans denildi.

Bu şekilde işleyen, bulduğu her alanı kâr amacıyla sömürmekte hiçbir beis görmeyen bir devlet düzenine geçiş aşamasında toplumsal bir direniş gösterildiği takdirde ne yapılabilirdi? Cevabını yine Hayek verdi: Eğer liberal yönetimlere yönlendirecekse cunta rejimleri meşru bir araç olarak kullanılabilirdi.[vi] Giriş yazısında belirttiğimiz biçimde neo-liberal politikalar “medeni Batı”da demokratik seçimlerle yönetime gelen hükümetlerce uygulanırken, Şili, Türkiye benzeri örneklerde ise işçi sınıfının mücadele gücünü kırabilecek biçimde askeri cunta rejimlerinden destek aldı. Böylelikle iktidarı ele geçiren cunta rejimleri özelleşme politikalarını nihayete erdirebilecek sivil yönetimlerin hayat bulacağı meşru zemini yaratana kadar baskı ve güç yoluyla iktidarlarını korudu. Yani tam olarak neo-liberallerin itiraz ettikleri şekilde devletten gelen güç yoluyla bunu sağladılar.

Neo-liberal devlet düşüncesinde devletin sınırlandırılması şüphesiz ki Marksist düşüncedekinden farklı bir anlam ifade ediyor. Marksist anlamda devletin sınırlandırılırken yönetimi işçi sınıfına, yani proletarya diktatörlüğüne devredebilecek biçimde örgütlenmesi öngörülürken, neo-liberal anlamda devletin sınırlanma anlayışı yönetimi küçük bir azınlığın eline bırakabilecek bir şekilde, yani burjuva diktatörlüğü şeklinde örgütlenmeyi tasarlıyordu. Şüphesiz ki, milyarlarca dolarlık bütçeleri yöneten sermaye odaklarının diktatörlüğünün sürdürülebilmesi ve devletler tarafından korunabilmesi açısından araçlara ihtiyacı vardı. Bunun da çözümü gelişebilecek olan ordu ve emniyet teşkilatıyla mümkündü. Bir ülkenin ekonomik kaynaklarını dış saldırılardan koruyabilecek bir ordu, diğer yandan iç tehditlerden de koruyabilecek bir polis teşkilatı oluşturuldu. Bu teşkilatlar gerektiğinde kendi yurttaşlarını dahi tehdit olarak görüp, onları yasalara dayanarak etkisiz hale getirmenin imkanlarına sahipti.[vii]

Bunu yasalara dayanarak yapabildiği için de gerek devletleri birbirine bağlayan uluslararası sözleşmeler, gerekse de iç hukuk kaynakları açısından meşru bir eylem gerçekleştirmiş olacaktı. Böylece sermaye birikimini sağlayan üretim araçları üzerindeki mülkiyet bir yandan sermaye odaklarının kullanımına sınırsız biçimde açılmışken, diğer yandan bu sermaye birikimi sağlandığında çok büyük bir çoğunluğu artık modern köleler haline gelmiş olan halkın tehdit oluşturma ihtimali ortadan kaldırılacaktı.

Ancak böylesi bir kölelik düzeninin ilelebet sürmeyeceği günümüzde yaşanan sokak hareketlerinden de anlaşılıyor. Öncüsüz olan toplulukların onları sistemin dışına atan kapitalizmin yeni ve hayatın her anına nüfuz etmeye çalışan biçimine teslim olmak yerine bir şeyler yapabilmenin gayesini güttüğü görülüyor. Bu hareketler muhakkak ki insanlığın tarihsel olarak devrimci birikimine sahip. Neo-liberalizmin doğduğu Şili’de bir yılı aşkın zamandır süren sokak muhalefeti nihayetinde belirli kazanımlar elde edebildi. Bu bizler açısından umudun her zaman bir anlam ifade ettiğini göstermesi açısından önemli.

Peki ne yapmalı?

  • Devlet düşüncesinin Antikçağ’dan bu yana yarattığı birikim bize bazı fikirler sunuyor. Demokrasinin tiranlar yarattığı gibi, aslına rücu edecek bir biçimde, halk denetimine açıldığı bir ortam sağlanabilir. Politesini oluşturmuş bir toplumun yurttaşlarının etik ve özgür birliği sayesinde öz-yönetimlerini oluşturarak ve yukarıdan bir iktidar değişimini beklemeden aşağıdan-yukarıya örgütlenerek yönetimlerini oluşturmaları hiç şüphesiz ki klasik anlamda devlet kavramının içeriğine de iade-i itibarın sağlanması açısından tarihi bir adım olacaktır.
  • Öz-yönetimlerini oluşturan yurttaşların etik ve özgür birliği sayesinde müşterekleşme kişinin hayatının ve toplumsal birliğinin her alanına yayılabilir. Üretim araçları üzerinde alternatif iktisadi modellerin oluşturulmasıyla, öncülük vazifesini gören öz-yönetimlerin de sayesinde, birbirini besleyen ekonomiler yaratılarak müşterek denetime sunulabilir. Bu öz-yönetimleri oluşturan kişilerin tepeden bir direktif almadan, kendi uzlaşma mekanizmalarını geliştirerek aldıkları kararlarla üretim sağlanabilir, bunun herkese eşit bir biçimde veya daha fazla ihtiyacı olanla diğerlerinin uzlaşabileceği bir biçimde yaratılan ve toplanan ürünün müşterek olarak iş kolları içerisinde dağıtımı yapılabilir ya da dayanışma adına diğer iş kollarıyla değiş-tokuşu sağlanabilir. Bu iş kolları içerisinde yaratılan öz-yönetimler sayesinde kişisel anlamda sosyal, iktisadi ve siyasi karar alma kabiliyeti geliştirilebilir. Böylece yurttaşlığın biçimi de oluşturulabilir. Yurttaşlık bilincini kazanmış kişilerin, kendileriyle birlikte herkesin haklarını savunabilecek biçimde örgütlenmeleriyle birlikte etik, özgür ve politik yurttaşlığın sağlanması ve yayılması bu öz-yönetimlerin görevi olarak belirlenebilir. Öz-yönetimlerin görevlerini belirleyen yurttaşların bir araya gelerek oluşturdukları toplum sözleşmesi etrafında örgütlenildiği takdirdeyse siyasal bir düzen ortaya çıkabilir, böylece ideal anlamda bir yönetim/devlet kurulmuş olacaktır.
  • Etik ve özgür insanların birliğinin yarattığı toplum sözleşmesi sayesinde ortaya çıkan ve iade-i itibarı sağlanan devletin işlerini belirlemek yine toplumsallığını ve yurttaşlık bilincini kazanmış olan kişilerin işidir. Etik ve özgür kişilerin eğitim yoluyla korunması ve sayısının arttırılması dahil her türlü işin belirlenmesi bu kişilerin birbirleriyle ve yarattıkları öz-yönetimlerle olan ilişkilerinde, bizzat kendilerinin katılımıyla hayat bulabilir. Toplumsal cinsiyeti yeniden üreten, her türden canlıya dönük sömürüyü yaratan, insanları konuştukları dil, inandıkları din, aidiyet duydukları etnik kimliğe göre kategorize eden düzenden kurtarılmış alanlar yaratılabilir. Bu alanlarda, sadece insanların insan türüne mensup oldukları için sahip oldukları hakları sağlayacak bir biçimde şirket mutlakiyetçiliğinin ve burjuva diktatörlüğünün insanlar üzerinde yarattığı tahakküm etkisiz hale getirilebilir. Tüm bunlarla birlikte, kimliklerin bir aradalığını güvence altına alan ve onları koruyan siyasal düzenlerin sağlanmasının gerekliliği, hiç şüphesiz ki, insana yaraşır bir yaşamın sürdürebilmesi açısından insan türüne hayati bir sorumluluk yüklemektedir.

SON


[i]Friedrich A. Hayek, Özgürlüğün Anayasası, Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya
[ii]Friedrich A. Hayek, Hukuk Yasama ve Özgürlük – III: Özgür Bir Toplumun Siyasi Düzeni, Çev. Mehmet Öz
[iii]Friedrich A. Hayek, Kölelik Yolu, Çev. Turhan Feyzioğlu-Yıldıray Arsan-Atilla Yayla
[iv]NealCurtis, İdiotizm, Çev. Mehmet Ratip
[v]Milton’ın Mitleri: Mit #2 – RobinHahnel, Çev. Yasin Kahraman, https://www.siyasaliktisat.com/post/milton-hahnel-mit2
[vi]Friedrich A. Hayek, FriedrichvonHayek: Kölelikten Özgürlüğe, Çev. Can Madenci, https://dergipark.org.tr/tr/pub/kmusekad/issue/10218/125612
[vii]Kemal Taylan Abatan, https://gazetekarinca.com/2020/10/yasal-teror-kemal-taylan-abatan/

  Neo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (I): Giriş
  Neo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (II): Düzen
  Neo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (III): Bireysel özgürlük
  Neo-liberalizmin felsefi temelleri üzerine (IV): Serbest piyasa

* Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisans eğitimini, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı’nda ise yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yakın dönem Ortadoğu ve dünya tarihi, Türkiye iç ve dış siyaseti, siyaset kuramları ve insan haklarının kuramsal çerçevesi üzerine bağımsız araştırmalar yürütmektedir.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Güvenli gıdaya erişim için bir adım
Sonraki Haber
Mevcut en güncel haber.