Ana SayfaEkonomiKüresel finans sisteminde parasal genişleme ve depresyon

Küresel finans sisteminde parasal genişleme ve depresyon


Ramazan Tunç*


Gazete Karınca okurlarını ve emekçilerini saygıyla selamlayarak bu yazıya başlamak istiyorum. Bundan sonra fırsat buldukça “Ekonomi ve Dış Politika Gündemi” konularında, ana akımdan farklı bir pencereden bakan yazılar kaleme almaya başlayacağım. Gazete Karınca okurlarına karınca kararınca katkımız olur umarım.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bretton Woods Anlaşması‘nın yarattığı batıdaki küreselleşme ve finans kapitalin sınırlarını genişletmesi, iki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra daha da güçlü bir zemin bularak küreselleşmenin çok daha hızlı bir şekilde uluslararası sistemi etkisi altına almasına neden olmuştur. Uzun yıllar süper güçler olarak doğu-batı ekseninde iki kutuplu güç mücadelelerinin etrafında şekillenen dünya düzeninde ekonomik dengeler ve finans sistemi de ona göre şekillenmiştir. Ancak SSCB’deki “Glasnost” ve “Perestroyka” politikalarının yarattığı dönüşüm iki kutuplu güç dengesinin küreselleşme lehine yeniden şekillenmesine sebep olmuştur. Esasında paranın-sermayenin serbest dolaşımının önünün açılması, beraberinde yeni kur ve para rejimlerinin doğmasına sebebiyet vermiştir. Geleneksel para birimlerine ek olarak 2008 krizinden sonra artan dijitalleşme ile birlikte kripto-dijital paralar da küresel finans içerisinde yerini almış ve küresel ticarete yeni bir boyut getirmiştir. Ancak geleneksel paranın ticarette ve uluslararası sistemdeki rolü hala ABD Doları ve Euro üzerinden belirlenmektedir.

Geleneksel para tanımında, paranın genel fonksiyonlarından birisi de tasarruf-saklama, değer birikim aracı olarak işlev görmesidir. Dalgalı kur rejiminde bazı para birimi değerleri çok oynak olduklarından tasarruf aracı olma vasıflarını zamanla yitirirler.

ABD’nin de desteklediği ve bir ekonomik birlik olarak ortaya çıkan AB, günümüzde Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB-AMB) para politikalarını belirlediği, “Euro Zone” (Avro Bölgesi) olarak adlandırılan, paranın serbest dolaşımı, tek para birimine geçerek finans kurumları etrafında kümelenen parasal bir birlik haline de gelmiştir. Parasal birliğe dahil olan ülkelerin ortak para birimi olan Euro (Avro), aynı zamanda birliğin ekonomik gücünü de simgelemektedir. Bretton Woods sisteminde IMF ve Dünya Bankası’nın rolleri uzun yıllar dünya ekonomisini yönlendirdi, önce altın standardı ve 1970 krizinden sonra kısaca Fed olarak tanımlanan ABD Merkez Bankası Federal Rezerv tarafından belirlenen, ABD Doları hakimiyetinde bir küresel finans sistemi inşa edildi. AMB’nin kurulması ile birlikte birliğin para biriminin değerini korumak, fiyat istikrarını sağlamak, faiz ve kur politikalarını belirlemek ECB’nin asli görevi haline gelmiş olup, birlik üyesi ülkelerin merkez bankalarının da bağımsızlığının güvencesi olmuştur.

Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Corona virüsü, çok geçemeden bütün dünyada etkisini göstermiş, toplumsal, siyasal, psikolojik, ekonomik, finansal ve parasal birçok etkileri ortaya çıkmıştır. Hükümetlerin hazırlıksız yakalandığı küresel salgında birçok ülkede kriz masaları kurulmuş, politika demetleri yeniden oluşturulmuş, maliye politikaları ile harcamalar arttırılmış, para politikaları ve özellikle parasal genişleme ile piyasaya nakit pompalanmasına rağmen GSYH bağlamında ekonomilerin küçülmesinin, işsizliğin artmasının önüne geçilememiştir. Ünlü ekonomist Schumpeter’in iş çevrimlerine (Business cycle) dayanarak tanımladığı yaratıcı yıkımın, yıkım evresine giren ekonomilerde ise pandemi çok daha büyük hasarlara neden olmuştur. İş çevrimi aşağı yönlü hareket yönünde yakalanan Türkiye gibi ekonomiler de makro ekonomik dengesizlikleri çok daha derin yaşamıştır.

Tipik bir iş çevriminde ekonominin pik yaptıktan sonra durgunluk (resesyon) süreci ve dip yaptıktan sonra toparlanma süreci başlar. Toparlanma süreçlerinde ekonomik genişleme ile istihdam ve GYSH büyümesi birlikte artar ve görece bir refah gelişmesi süreci başlar. Çanak-dip süreçlerinin uzaması bir ekonomik depresyon süreci olarak tanımlanır. Krizden çıkış tipi hızlı olursa “V” tipi, biraz daha uzun sürerse “U” tipi toparlanma olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin ekonomik durumu konusunda kriz olduğunu belirten iktisatçıları “terörist” olmak ile suçlayan kesimler ise depresyondan çıkışı “V” tipi, “U” tipi şeklinde tartışmaya açıyor bugünlerde.

2015 yılından itibaren bir kriz sürecinde, başka bir ifade ile iş çevriminin aşağı yönlü durgunluk döneminde olan Türkiye’de, pandeminin de yarattığı etki ile kötü gidiş dönemi derinleşerek devam ediyor. Tüm dünyada tarihte eşi görülmemiş bir makro-ekonomik dengesizliğin oluşmasına sebebiyet veren pandemi etkisi, iktisat tarihçilerinin “Büyük Buhran” olarak tanımladığı 1929 ekonomik krizinden de çok daha derin, uzun süreli ve tahribatları çok fazla olan bu kriz sürecinde, Türkiye gibi ekonomiler çok daha fazla yara alıyor. Krize cevap-müdahale politikaları kısa vadede sonuç almadığından uzun vadeyi hesaplayarak pandemi krizinden çıkış yolları aranmakta ve pandemi önlemleri piyasanın kendi kendini düzeltmesine bırakılarak sosyal Darwin’ci, doğal bir süreç-akış politikaları izlenmektedir.

Krize cevap olarak belirlenen ekonomik acil önlem paketlerinin başında parasal genişleme olarak tanımlanan piyasaya para arzı sağlayan politikalarıdır. Para arzında ABD ve AB çok büyük paketlerle krize müdahale edip, negatif enflasyon ve negatif faiz politikaları ile bireylerin satın alma güçlerini ve ayrıca büyük şirketlerin üretim-istihdam kapasitelerini korumaya yönelik eylem geliştirmeye yönelik politikalarını takip etmektedirler. Normal şartlar altında parasal genişleme politikaları ve genişlemeci maliye politikaları ekonomik büyümeyi arttırırken, enflasyonist baskı ve kur şoklarına sebep olabilmektedir. Ancak Covid-19 pandemisi sürecinde uygulanan genişlemeci maliye ve para politikaları bazı ülkelerde enflasyonist baskı ve kur şokuna sebebiyet verirken, bazı ülkelerde ise negatif enflasyon ile negatif faiz olmasına rağmen her iki durumda da işsizliğin artmasının önüne geçememiştir. Bazı ülkelerde ise tasarruf eğilimi nedeniyle düşen talep enflasyonu negatife, paranın etkisini piyasada göstermek için de faizi negatife çekmişlerdir. Türkiye’de ise genişlemeci politikalar, başka ülkelerin politikalarına göre şekillenmiş ancak büyüme, istihdam, faiz ve enflasyon konularında beklenen sonuçları doğuramamıştır.

ABD ve AB ortalamasına göre faizin çok yüksek olması, enflasyonun çok yüksek olması, kur şoku ile ülke parasının sürekli değer kaybetmesi, işsizliğin sürekli artması, TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası) son bir yılda 120 milyar ABD Doları rezervi eritip piyasaya sürmesine rağmen ne kur şokunu dizginleyebilmiş, ne fiyat istikrarını koruyabilmiş ne de işsizliğin önüne geçebilmiştir.

Türkiye’nin parasal genişleme politikalarının M2 ve M3 para arzı-stokları üzerinden ABD ve AB Bölgesi ile karşılaştırmalı olarak biraz inceleyelim. (ABD M2 para arzı değerini, AMB ve Türkiye M3 değerini istatistiksel hesaplamalarda baz alıyor.)

FED Parasal Genişleme Miktar ve Grafiği

Son 10 yıllık süreçte FED parasal genişlemesine göz attığımızda ise 2020 yılında çarpıcı bir şekilde artış olduğu görülmektedir.

FED’in son 10 yıllık parasal genişleme grafiği

ABD’de Covid-19 pandemisine karşın hayata geçirilen ilk genişleme paketi yaklaşık 3 trilyon ABD doları olmuştur. İkinci etapta ise ABD Temsilciler Meclisi’nin 2,2 trilyon dolarlık bir parasal genişleme-teşvik paketi önerisine karşılık mevcut yönetim 1 trilyon doları geçen pakete karşı olduğunu dile getirdi. Demokratlar 2,2 trilyonluk parasal genişlemenin 1,2 trilyon dolarını çalışanların ödeme çeklerine ayrılmasını talep ediyor. Trump yönetimi ise başta karşı çıkmasına rağmen, seçim sonrasında 3 trilyon dolarlık bir teşvik paketi için şimdiden kolları sıvamış görünüyor. Seçim sonrasında gelen yönetimin rengi ister Demokratlar olsun, ister Cumhuriyetçiler her türlü yeni bir teşvik paketi ile parasal genişlemenin miktarı artacaktır.

ECB Parasal Genişleme Miktar ve Grafiği

2007-2009 durgunluk döneminden sonra istikrarlı bir seyir ile sürdürülen genişlemeci para ve maliye politikalarında, Covid-19 pandemisinin hızla yayıldığı dönem olan Şubat 2020’den itibaren keskin bir artış gözlemlenmiştir.

Avro Bölgesi’nde M3 Para Arzı Değişimi (Kaynak: ECB Veri Tabanı, https://sdw.ecb.europa.eu/home.do)

AMB, Haziran 2020’de toplamda 1,350 trilyon avroluk bir parasal genişleme miktarı ile pandeminin etkilerinin azaltmak üzere ekonomik tedbir politikası belirledi. Avro Bölgesi’nde 2005 yılından aşırı genişleme politikalarının getirdiği ekonominin aşırı ısınması problemi, 2008 krizini beraberinde getirmiştir. 2007-2009 durgunluk döneminden sonra istikrarlı seyir, pandemi süreciyle birlikte hızlı bir müdahaleye neden olmuş ve yine sert bir artışlı parasal genişleme politikası devreye sokulmuştur.

TCMB 2019-2020 M3 Parasal Genişleme Miktar ve Grafiği
1998-2018 yılları arası Türkiye’de M3 Parasal Genişleme

Bütün bunların dışında bir de paranın dolanım hızına (Velocity) bakmakta fayda var. ABD Doları’nın dünya piyasalarındaki hakimiyetini göz önünde bulundurduğumuzda aşağıdaki grafik üzerinden birkaç değerlendirme yapabiliriz.

Paranın Dolanım Hızı

Bu grafiğimizde M2 para arzının-stokunun dolanım hızı-velocity görülmektedir. Gölge ile belirtilen sütunların olduğu kısımlar iş çevrimlerinde durgunluk dönemlerini ifade etmektedirler. Genel olarak durgunluk dönemlerinde parasal genişleme olsa dahi paranın dolanım hızı düşmektedir. Paranın dolanım hızı grafiği incelendiğinde 1991’deki durgunluktan sonra piyasada paranın dolanım hızının 2001’e kadar arttığını gözlemlemekteyiz. ABD’de Bill Clinton dönemine denk gelen bu iş çevrimi sürecinde, ABD ekonomisinin refah düzeyini en yüksek noktalara taşıdığı dönemdir. Sonrasındaki süreçlerde paranın dolanım hızının (paranın el değiştirme hızının) azaldığını görmekteyiz. Bu da piyasada paranın daha az el değiştirdiğini göstermektedir ki ekonomiler için iyi bir durum değildir. 2008 krizi ve durgunluk sürecinden sonra velocity düşmeye devam etmiş ve nihayetinde 2020 yılının Şubat ayından itibaren çok keskin bir düşüş gözlemlemekteyiz.

Dolayısıyla üretim ve istihdamı artırmayan parasal genişleme politikaları aynı zamanda ekonomik balonlar oluşturabilmektedir. Üretimi ve istihdamı güçlendirecek politika demetlerine acil ihtiyaç bulunmaktadır. ABD ve AB kanadındaki bu temel analizden sonra Türkiye’nin durumuna kabaca gözatalım.

Türkiye son 5 yıldaki ekonomik performans iş çevriminin yönünü pozitife dönmesini sağlayamamıştır. Covid-19 pandemisine iş çevriminin baş aşağı yönde olduğu bir dönemde yakalanan Türkiye’nin, genişlemeci para ve maliye politikası diğer ülkelerden farklı etkiler ortaya çıkartmıştır. Rekabetçi Kur adı altında özetlenen ve ihracatı artırıp cari açığı azaltmaya yönelik belirlenen hedef ile uygulanan politikalar Türk Lirası’nın (TL) değerinin erimesine, TL’nin bir tasarruf aracı olma fonksiyonunu yitirmesine neden olmuştur. Bu politika bir tercih değil, artan parasal genişlemenin getirdiği zorunlu bir sonuç olduğundan ekonomideki problemleri çözmeye yeterli görünmüyor.

Türkiye’nin yapısal sorunları olan demokratikleşememe ve Kürt Sorunu’nu çözmeye odaklanmayan politikalar ekonomi alanında etkilerini göstermiştir. Ekonomiyi bir şirket gibi yönetme ile başlayan bu kriz serüveninde, yap-işlet-devret modeli ile sermayenin sadece belli bir grubun elinde birikmesine neden olan ve havuz sistemi üzerinden yaptırılan havaalanları, yollar, köprüler ve şehir hastanelerinin taahhüt sözleşmeleri dolar ve euro gibi yabancı para birimleri üzerinden yapılmaktadır. Bu durum Türk Lirası’nın değer saklama aracı olarak fonksiyonunun zayıfladığının hükümet nezdinde hatırı olan bu dar gruplara verilen imtiyazlarda da kendini belli eden en büyük göstergeleridir.

Enflasyonist ve kur etkisi ile bireylerin, dolayısıyla toplumun büyük kesiminin satın alma gücünün düşmesine, özellikle ücretli toplumsal tabakanın giderek fakirleşmesine neden oluyor. Hane halkının satın alma gücü düşüyor, gelir dağılımı uçurumu derinleşiyor, orta direk eriyor, iki sınıflı bir toplum oluşuyor: Devletin gücünün etrafında kümelenen çok zengin, oligark elitist kleptokratlar ve bunların bütün yüklerini omuzlarında taşımak zorunda kalan, vergisini düzenli ödeyen halk. Türkiye ekonomisi, yönetimin popülist ve gerginlik üzerine kurulu politikaları sorunları çözmeye yetmediği gibi uzun süre FED başkanlığı yapan ünlü ekonomist Alan Grenspan’ın tanımladığı hali olan türbülans ile yoluna devam ediyor.

Durumunu özetlemek gerekirse ekonomi serbest düşüşte, döviz kuru her gün rekor üstüne rekor kırıyor, altın fiyatları tarihin zirvesinde. ABD Doları, tüm döviz cinsi paralar karşısında en zayıf, en değersiz dönemlerinden birini yaşarken, TL’nin sürekli değer kaybetmesi nedeniyle kur şoku dalgası uzun zamana yayılıyor. Merkez Bankası müdahale araçları yetersiz, maliye politikası bütçe açığı verilerek idare ediliyor. 431 milyar ABD Doları dış borcun kısa vadeli miktarı 181,3 milyar olup, borç yönetimini makul seviyelere çekmek üzere politikalar geliştirmek yerine, ekonomi yönetimi Gora filminde ortalıkta dolanan ve sürekli ‘bir cisim yaklaşıyor’ diyen figüran gibi “tünelin ucunda ışık, ufukta ışık, ufukta sermaye dalgası görünüyor” deyip duruyor.

Yukarıda belirttiğimiz paranın (M2) velocity değeri, bir sermaye dalgasının olmadığını göstermektedir. Tüm göstergelerin bize verdiği işaret ekonomik büyümenin negatif olacağına yöneliktir. Önümüzdeki birkaç dönem ekonomik görünümün küçülme yönünde olacağının işaretleri var. Bu koşullar altında kredi genişlemesine yönelik politikalar, hele ki bir para birimi saklama-tasarruf aracı olarak fonksiyonunu yitirmişse, üretim ve istihdamı arttırmaz. Bankalarda döviz olarak paranın birikmesine, dolanım hızının düşmesini sağlar. Bu durum tanıdık geliyor mu? Hemen bakalım.

Alttaki grafik Türkiye’nin hane halkı-bireysel ve şirketlerin bankalardaki döviz mevduatını göstermektedir. 16 Ekim 2020 tarihi itibariyle Türkiye’de yerleşiklerin bankalardaki yabancı para mevduatı 218,1 milyar doları bulmuştur. Bu durum da şunu ifade etmektedir: Hükümetin ekonomi yönetiminin açtığı kredi muslukları, parasal genişleme üretim ve istihdama gitmemiş, bankalarda döviz mevduatına dönüşmüştür.

Türkiye’deki Yerleşiklerin Bankalardaki Yabancı Para Mevduatları

Bu koşullarda eğer gerçekten bir benzetme yapmak gerekirse; mevcut ekonomi yönetimi ve bürokrasisi ekonomi dümeninde kalmaya devam ederse, batmayacak kadar büyük diye tabir edilen Titanik Gemisi’nin buz dağına doğru ilerlediği gibi bir duruma benzetmek çok daha doğru olacaktır. Geminin sürekli su aldığını iddia eden endişeli bir kesimin desteğini almak için sürekli “aynı gemideyiz” diyen bir kesim de var. Yaptığımız değerlendirmeler ışığında şunu rahatlıkla vurgulayabiliriz: Gemi su almıyor, buz dağına doğru büyük bir hızla ilerliyor. Ekonomi irtifa kaybediyor ve bu türbülanstan kurtulmanın yolu, daha fazla demokrasiden, daha fazla şeffaf devlet yönetimi ve sermayeyi devlet eliyle tabana yayabilen reformist politikaları yürürlüğe koymaktan geçiyor.

Unutmamak gerekir ki bir sistemdeki performans en zayıf halkaya göre belirleniyor. Demokrasilerin de en zayıf noktası demogoglara alan açmasıdır. Ekonomi de şu an en zayıf halka olan demogoji ile yönetiliyor. Algı, manipülasyon ve demogoji üzerinden yürütülen politikaların vardığı yer savaş, çatışma, felaketler ve yoksulluktur. Bu tür sistemlerde aşırı zenginler ve fakir halk kitleleri oluşur. Tommaso Campanella, ‘Güneş Ülkesi’ adlı ütopya eserinde aşırı zenginlik ve kahredici yoksulluk arasındaki makasın açılmasını tarif ederken, “Kahredici yoksulluk altında ezilen insanların kötü huylar edineceklerini, kurnaz, asık suratlı, hırsız, sinsi, serseri, yalancı olacaklarını ve güvenilmez tanıklıklarda bulunacaklarını söylüyorlar. Aşırı zenginliğin ise onları terbiyesiz, kibirli, cahil, hain, bilgisizliğine rağmen ukala, hilekâr, övüngen, sevgi yoksunu kimselere dönüştüreceğine inanıyorlar” der. 18 yıllık iktidarın yarattığı ekonomik tahribat gelir dağılımı adaletini zedelemiş, krizlerin faturası ücretliye, emekçiye çıkarılmıştır. İki sınıflı bir toplum oluşmuştur; çok zenginler ve çok fakirler. Bakalım parasal genişlemenin depresyon ile bütünleştiği bu süreçte gemi nereye kadar ilerleyebilecek.


*Dokuz Eylül Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Bir süre aynı üniversitede akademisyenlik yaptı. İş yaşamında Kalkınma Ajansı, üçüncü sektör ve özel sektör deneyimlerinden sonra kendi işletmesini kurdu. Uluslararası alanda iş ve ticaret faaliyetleri yürütmekte. Halen Dicle Üniversitesi İktisat Ana Bilim Dalı’nda doktora çalışması devam etmektedir.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Nevşehir'de taş kırma makinesine düşen işçi yaşamını yitirdi
Sonraki Haber
İBB'ye Taksim uyarısı: Meydanın hafızası zarar görebilir